En önce değiştirilecek şey ki kafamızdı, onu hâlâ omuzlarımızın üstünde iki tarafa sallaya sallaya taşıyoruz. En sonra pek titiz bir dikkatle değiştirilecek şeylerden ise hemen hiçbir şey bırakmadık. Kahvelerimizde, sediri geri, iskemle üstünde oturan hicri ondördüncü asırlıyı, sadece bağdaş kurmadığı için, ileri buluyoruz. Kitabda melez, hayatta melez, nihayet mezarlıkta melez, ne düşünüşte, ne yaşayışta, ne de ölüşte aklımıza ahenk, zevkimize ahenk verebiliyoruz. Ne o türlü, ne bu türlü, hatta ne de başka türlü, türlü türlüyüz.
Keşke iyi gören ve doğru düşünen frenklerin yüzümüze söylediklerine inanmasak ve arkamızdan söylediklerini duyabilsek..." (Falih Rıfkı Atay anlatıyor.)