Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

360 syf.
7/10 puan verdi
Depresyon üzerine
Prozac Toplumu, yine aynı isimde filmi de bulunan bir anlatı. Yazarı Elizabeth Wurtzel'i çok küçük yaşlarda yakalamış depresyonun hayatında nasıl etkileri olduğunu anlatan bir kitap. İlk bölümde neden bu kitabı okumayı seçtiğimi anlatacağım, kitabın içeriği hakkında yazdıklarımı okumak isteyenler bir paragraf sonrasını okuyabilir. Bu kitaptan önce Bipolar bozuklukla yaşamını sürdüren Kay Refield Jamison'un anılarını
Durulmayan Bir Kafa
Durulmayan Bir Kafa
'da okudum. Sonrasında obsesif kompulsif bozuklukla ilgili David Adam'ın kendi anıları olan
Duramayan Adam-Obsesif Kompulsif Bozuklukla Yaşamak
Duramayan Adam-Obsesif Kompulsif Bozuklukla Yaşamak
'ı okudum. Bu rahatsızlıkların iç yüzünü bu iki kitapta da hem yazarlarının kendi hayatlarından hem de benzer durumlarda başka örnekler üzerinden görüp anlamaya çalışmıştım. Kitapların isimlerindeki benzerlikte görüldüğü gibi bu bozukluklarda ortak olan şey kafanın durmadan düşünceler üretmesi ve onlarla savaşmasıydı. Bu okumalara devam etmek için
Bir Şizofrenin Yaşamı
Bir Şizofrenin Yaşamı
,
Borderline Anneyi Anlamak
Borderline Anneyi Anlamak
,
Eroin
Eroin
ve sonunda
Prozac Toplumu
Prozac Toplumu
'nu aldım. Kitap bir depresyon anlatısı olmasına rağmen tam olarak depresyon nedir sorusuna cevap vermiyor. Hatta son bölümde farklı depresyon türleri olduğunu ve her birinin belirtilerinin farklı olduğunu görüyoruz. Tabi bu ayrıma rağmen tüm depresyon rahatsızlıklarında ortak görülen bazı noktaların da olduğu gerçeği var. Kitaptan öncesinde depresyon kelimesi sıkça duyduğum bir kelimeydi. Sınav haftası berbat geçenler, ilişkisi yeni bitmiş bazı kişiler ve hayatlarında önemli zorluklar yaşayanların çoğu belli bir dönem depresyona girdiğini söylüyor. Tam bir depresyon tanımı olmadığı - ya da bilinmediği - için kelimenin içi boşaltılmış. Benzer durum bazı diğer rahatsızlıklar için de geçerli olduğundan bunu anlayabiliyorum. Klinik anlamda depresyon ortaya çıkması ve belirlenmesi görece daha zor bir durum diğer rahatsızlıklara göre. Çünkü depresyonda olmanın bu kitapta yazarın da söylediği gibi belli bir elle tutulur sebebi yok. Tanının konulduğu bir yaş aralığı yok. Belirtileriyse başka şeylere yorabiliyorsunuz. Depresyonun nasıl gözükebileceğine dair fikir edinmek için kitapta yazarın uzun uzun yazdıklarına bakmak gerçekten yararlı. "Son söz" bölümünü de dahil edersek kitap 15 bölümden oluşuyor. Yazarımızın çocukluğu hayli zor geçmiş, uzunca bir süre bu çocukluk ve ergenlik yıllarının izlerini okuyoruz. Uyuşamayan bir anne babanın evliliği sonrası ortada kalan bir çocuğun çok küçük yaşlarda sevgiden uzak büyümesi ve sevgisizlikten öte sürekli bir çatışmanın içinde olması onu fazla yıpratmış. Boşanma sonrası velayeti alan anne sürekli geçici işlerde çalışarak kızını okula yolluyor ve yaz dönemleri de onu sosyalleşmesi için kamplara yolluyor. Yazarımız bu kampları hiç sevmediğini hatta ona işleri iyice zorlaştırdığı için nefret ettiğini söylese de annesi kızını dinlemiyor. Yazarın bütün yaz dönemleri ev ve anne özlemiyle geçiyor. Hatta bu yaz dönemlerinin birinde fazla ilaç alarak eve gönderilme yolunu bile deniyor. Babaya gelecek olursak kızını hafta sonları görebilme imkanına kavuşmuş ama bu görüşme günleri de iyi geçmiyor çünkü babanın kullandığı ilaç onu gün boyu sersem bir halde uykuya itiyor. Lise ve ergenlik yıllarında bu ilaç sonrası babanın tavrı daha fazla yara açılmasına sebep oluyor. Çünkü kendisini sevdiğini söylediği halde babası kızına asla gerçek bir yakınlık sergilemiyor. Öyle ki birkaç defa hiçbir iz ve haber bırakmadan ortadan kaybolup yeni bir kadınla yaşamaya başladıktan sonra birden ortaya çıkıyor ve kendisini ne kadar sevdiğini anlatıyor. Ve bir telefon görüşmesi esnasında aralarında geçen tartışmada babası tekrar kızını sevdiğini ve bunu göstermek için her ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduğunu söylüyor. Yazar o dönem bir terapiye başladığından babasına işe terapi masraflarını karşılaması için sigorta evraklarına bir imza atarak başlayabileceğini söylüyor. Ama babanın verdiği cevap koca bir hayır oluyor. Yazarımız böyle bir anne baba ortasında kalmışlıkla sürüklenirken başından bazı ilişkiler de geçiyor. Depresyonun getirdiği zorlu sürece dayanabilecek arkadaşlıklar kurmaya çalışırken hayatını paylaşacağı ilişkiler de arıyor. Bu ilişkiler de çok sancılı oluyor kendisi için çünkü ailesinde bir türlü edinmesi gereken sevgiyi görememiş yazarımız. Annesi onun bu depresyon halini, ağlamalarını anlayamıyor ve onu okutmak için hep çalışıp didindiğini ve neden bunun işe yaramadığından yakınıyor. Babası ise onu sürekli sevdiğini söylese de bu sevgi bir hayalet soğukluğunda. Yaşadığı ilişkilerde de gördüğü sevgiyi sürekli kaybetme korkusu var yazarda. Sağlıklı bir şekilde yönetemiyor ve kendisinde anlayamadığı, çözüm bulamadığı bu rahatsızlığa kimsenin dayanmak istemeyeceği düşüncesinden kurtulamıyor. Kitapta yine önemli olan bir diğer şey bütün bu yaşam öyküsü arasında depresyona ilişkin bazı noktaları yazarın yaşadıkları üzerinden çıkarım yaparak anlatması. Mesela; - Depresyon zamanla biriken ve birden vuran bir rahatsızlık - Depresyonda süreç belli bir sebep gösteremese bile rahatsız edici şekilde devam eder ve büyür. - Depresyonda olanlar bu ağırlığa ve kasvete bir sebep olması için elle tutulu gerekçeler göstermek isterler. (Depresyondayım çünkü...) Hatta yazar kendi depresyonuna sebep olması için madde bağımlısı olmayı da deniyor ama kendisinde işe yaramıyor. Ki bu yöneliş de depresyonda görülebilen bir durum. - Depresyonda olanlar hayatı zaten sona varacak bir saçmalık olarak görür. Zaten sonu ölüme çıkacaksa onca uğraşın ne anlamı var ki! - Depresyonda olanlar her şeyin karanlık tarafını görür, herkesin keyfini kaçırır, sinir bozar. - Kimi kurtuluş yolları aranır ama bu bir süre sonra - sanırım kişisine göre değişiyor - belli bir zaman sonra intiharla son buluyor. Kitabın 13 bölümü (neredeyse 300 sayfa) boyunca yazarın yaşadıklarıyla birlikte depresyonun hayata yansımasını okuyoruz. Kalan son iki bölüm de kitaba adını veren Prozac ilacının yazarın hayatına girişi ve o döneme nasıl damga vurduğu ile ilgili. Geride kalan 300 sayfa boyunca yazar gittiği farklı terapilerde farklı doktor reçeteleriyle bazı ilaçlar kullanıyor, kendisine iyi gelir diye farklı şehirlere gidiyor ve hatta bir ara hastaneye kapatılıyor. Ve bu kalan 50 sayfada denedikleri onca ilaç ve terapiden sonra piyasada henüz yeni olan Prozac ile yazar sonunda ciddi anlamda iyileşiyor. Tabii Prozac'ın etkisi hemen belli olmuyor hatta bu süreçte yazar bir başka ilaçtan yine aşırı doz alıyor hem de terapi esnasında. Prozac da belli bir yerde tek başına yeterli gelmiyor yazara tabii. Bu ilaçla birlikte Lithium alıp terapiye devam ediyor ama önceki depresif hallerine göre bu şekilde çok daha iyi durumda. Son bölümde de Prozac ilacının medyaya, kültüre ve depresyon hastalığı ile mücadelesinde yükselen rolüne dair bilgi veriliyor ve bazı soru işaretleri bırakıyor yazarımız. 300 sayfa boyunca depresif ruh halinin nasıl olduğunu okuduktan sonra bu son iki bölüm biraz kısa geldi. O tartışma bölümü belki de yeterli uzunlukta ama o tartışmayı daha çok okumak güzel olabilirdi. Örneğin yazar bir yerde doğruca şu cümleyi kurmuş: "Asıl sorun çözüm aramaya başladığımızda işi Prozac'la bitirmemiz. Ya da Zoloft veya Paxil'le". Evet sorunun beyindeki temellerini çözüp anladıkça yaklaşımlar da değişiyor her rahatsızlıkta. Durum depresyon için de böyle... Depresyon üzerine benim de aldığım ve okumayı düşündüğüm iki kitabı da buraya not düşerek incelemeyi bitiriyorum... -
Kaybolan Bağlar
Kaybolan Bağlar
-
Depresyonun Üstesinden Gelmek
Depresyonun Üstesinden Gelmek
İyi okumalar!
Prozac Toplumu
Prozac ToplumuElizabeth Wurtzel · İletişim Yayınları · 200597 okunma
·
117 görüntüleme
Tuana okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.