Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Önsöz
Öyleyse Hiroşima'dan, atalarımızın Magdeburg'dan aldığı gibi ders alabileceğimizi varsayarsak gerçekten barış dolu olmasa bile sınırlı ve kısmen yıkıcı savaşların olduğu bir dönem yaşamayı umabiliriz. Bu dönem süresince nükleer enerjinin endüstriyel amaçlar için kullanılacağı varsayılabilir. Elbette sonuç, eşi görülmedik hız ve bütünlükte bir dizi ekonomik ve sosyal değişim olacaktır. İnsan yaşamının var olan tüm biçimleri bozulacak ve atom gücünün insancıl olmayan gerçeğine uyum sağlayacak yeni biçimler, geliştirilmek zorunda kalınacaktır. Modern giysilere bürünmüş Prokroustes'ler olan nükleer bilimciler insanlığın üzerinde yatacağı yatağı hazırlayacak; ve eğer insanoğlu yatağa uymazsa -bu, insanlık için çok kötü olacak. Bir takım uzatma ve kısaltmalar olacak, insanlığın fazla gelen uzuvları kesilip biçilecek -uygulamalı bilimler yoluna gireli beri olagelen, aynı türden uzatma-kısaltma ve uzuv kesmeler, ancak bu kez, geçmiştekinden çok daha korkunç olacaktır. Bu hiç de acısız olmayan ameliyatlar, ileri derecede merkezileşmiş devletler tarafından yönetilecekler. Kaçınılmaz biçimde öyle olacak; çünkü yakın gelecek, büyük olasılıkla yakın geçmişe benzeyecektir ve de yakın geçmişte, hızlı toplumsal değişimler seri üretim ekonomilerinde ve çoğu varlıksız olan toplumlarda meydana geldikleri için, daima ekonomik ve sosyal karışıklıklara yol açmıştır. Buhranla mücadele için ise iktidar merkezileştirilmiş ve devlet kontrolü artırılmıştır. Tüm dünya devletlerinin atom enerjisinin kullanımından önce üç aşağı beş yukarı bütünüyle totaliterleşmeleri olasıdır; kullanım süresince ve sonrasında totaliterleşeceklerine kesin gözüyle bakılabilir. Sadece merkezsizleşme ve özyardım yönünde büyük ölçekli kitlesel bir hareket, devletçiliğe bugünlerdeki yönelişi durdurabilir. Halihazırda böylesi bir harekete dair herhangi bir işaret yoktur. Tabii ki yeni totaliter sistemin eskisine benzemesini gerektirecek hiçbir neden yok. Polis copu ve idam mangaları, yapay açlık, toplu hapsetmeler ve toplu sınırdışı etmeler yoluyla devlet, yalnızca insanlıkdışı değil (bugünlerde buna kimse pek aldırmıyor); açık şekilde yetersizdir -ve ileri teknoloji çağında yetersizlik, Kutsal Ruh'a karşı işlenmiş bir günahtır. Gerçekten etkili totaliter devlet, siyasi patronların ve onların yönetici ordularının tüm güçleri kendisinde toplayan hükümetinin, kölelerden oluşan nüfusu köleler köleliklerini sevdikleri için zor kullanmaksızın kontrol ettikleri devlettir. Günümüzün totaliter devletlerinde köleliği sevdirmek, propaganda bakanlıkları, gazete yayıncıları ve okul öğretmenlerine verilmiş bir görevdir. Ancak yöntemleri halen kaba ve bilim dışıdır. Cizvitlerin, "bana çocuğun aldığı eğitimi söyle sana yetişkin halinin dinî inançlarım söyleyeyim" diye böbürlenmeleri, hüsnü kuruntunun ürünüdür. Ve muhtemelen modern pedagog, öğrencilerinin reflekslerini şartlandırma konusunda, Voltaire'i yetiştiren değerli rahipler denli başarılı değildir. Propagandanın en büyük zaferleri, bir şeyi yapmakla değil onu yapmaktan kaçınmakla kazanılmıştır. Gerçek yücedir, ancak pratik bir bakış açısından bakılacak olursa daha yücesi, gerçek konusunda sessiz kalmaktır. Totaliter propagandacılar; bir takım konulardan söz etmemek yoluyla, kitlelerle yerel politika patronlarının nahoş bulduğu gerçek ya da savların arasına, Mr. Churchill'in 'demir perde' diye adlandırdığı şeyi çekerek, kamuoyuna en uzdilli karalamalarla ya da en karşı konulmaz mantıksal karşıtezlerle yapabileceklerinden çok daha etkili biçimde kanaat telkin etmişlerdir. Ama sessizlik yeterli değildir. Eğer zulüm, tasfiye ve çatışmanın diğer belirtilerinden kaçınılacaksa, propagandanın olumlu yönleri, olumsuz yönleri denli etkinleştirilmelidir.
İthaki Yayınları
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.