Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bu sevginin, sadâkatin tam olarak kaçıncı zirvesi acaba? Bu yükte hafif, pahada ağır kıssayı okuyunca aklıma mürşidime karşı yaşadığım bir durum geldi. Berat gecesi gittim. Sohbetten sonra odasına çekildi Efendi Hz. Biz de bekliyoruz ki, odasından çıkacak ve asansöre binip evine çıkacak. Belki 20-25 kişi varız. Neyse; odasından çıktı. Taşradan -yani Ankara dışından gelenler- bazılarıyla, belki çoğuyla kısa da olsa ‘ne zaman gidersiniz, hoş geldiniz, nasılsınız’ türünden bir muhabbeti oldu. Bendenize de hiç laf atmadı. Elbet içimden uslanmaz, akıllanmaz nefis harekete geçti: Sen de oradasın, sana hiç laf atmadı. Geliyorsun gidiyorsun, bu mu…” gibisinden. Dedim ki: “Nefsim! Bize iltifat etsin, bizle muhabbet etsin diye mi geliyoruz ki, bunca bağırırsın? Hem; onca hatana, itaâtsizliğine rağmen bundan önceki taltif ve muhabbetleriyle çok mu yola geldin de şimdi tatlı bir kelâm beklersin?! Sen, o muhabbet ettiklerinin yanında kocaman bir hiçsin! Sen, O ne derse desin, n’aparsa yapsın müridliğini yapmak zorundasın. O da sükûtuyla da kelâmıyla da ve hatta icab ederse tokatıyla mürşidliğini âşikâr ediyor zaten! Dünyanın onca yüküne, onca bahanesine rağmen çıkıp gelebilmen bile Allah’ın lütfundan sonra O’nun çağırmasından değil mi? Ve bu en büyük iltifat değil mi?!”
·
150 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.