Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

536 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Şad olup güldüren Yalan Yanlış bir dünya..
“Karakterler serçe parmaklarından tutuşmuş da metaforik bir halaya durmuş gibi..” demişti bir arkadaşım. Okuyunca ne kadar nefis bir benzetme yaptığını anladım. Başı çekenin, mendili tutanın, Deliler Evi’nin kendisi olduğunu da. Öncelikle, bu halayın bu kadar hızlı akacağını tahmin etmemiştim. Bir oturuşta 80 sayfayı okuyup kafamı kitaptan kaldırdığımda, zihnime onlarca insanın hikayesi hücum etmişti çoktan. Oraya kadar nasıl sürüklendiğimi öyle anlamamıştım ki, aralarından biri beni durdurup evladım sen burada ne yapıyorsun dese, vallahi bilmiyorum derdim, ben en son Ülkü Bey’in sallanan kürsüsüne bakıyordum. Her ne kadar her şey Karadeniz’in küçük bir kentinde başlayıp bitse de, 400’den fazla karakterin ucu ucuna dikilmiş hikayeleri haritada geniş bir alana yayılıyor. Hariciye Nazırı Kasım Paşa’ya bakmak için bir koşu Budapeşte’ye, Kulaksız Ziya’nın köklerine eğilmek için bir koşu Kafkaslar’a gidip geliyoruz. Ülke sınırlarını aştığımız gibi zaman sınırlarını da aşıyoruz. Bir ayağımız bugünde beklerken bir anda birinin geçmişinden günah devşirmeye koşuyoruz, bir anda 19. yy da bir ölüme tanık ediliyoruz. Karakterlerin, zamanın ve mekanın bu kadar değişken olması kitabı ara vermeden, dikkatle okumayı gerekli kılıyor. Ki zaten, elinizden bırakabileceğiniz bir kitap olmadığı için, fazladan bir şey yapmanıza da gerek kalmıyor. Kıymetinizi biliyor, üstüne eğildiğiniz zamanı size kat be kat karşılığıyla veriyor kitap. Bu kitabın en etkileyici yanı, Ayfer Tunç’un yaratığı, kısa kısa anlatıp geçtiği tüm karakterlere can üflemiş olması. Nasıl da gerçekler. Nasıl da her yerdeler. Bu insanların kurgunun bir parçası olduğunu öyle sık unutuyorum ki okurken, bazılarının gerçekten yaşamış olma olasılığına kuvvetle inanıp Google efendiye sormaya gidiyorum. (Bunu inatla o kadar çok yaptım ki) Karakter yaratmak derken, sadece insanların hikayelerinden bahsetmiyorum tabi. Kucağında Bebek İsa’yı Taşıyan Meryem Ana İkonası, Kostak Yalı, Sadık Hidayet’in Diri Gönülen’i, tezhipli elyazması bir Kur’an, ‘Karlı bir günde Saat Kulesi ve şehir’ fotoğrafı da pek tabi bir karakter gibi hikayesine mazhar olduğumuz birine dönüşüyor. Bir nesne, sanki görünmez bir iğne ucu gibi, birinin hayatından girip diğerinin hayatından çıkıyor; birinin hayatında baş köşede yaşayıp diğerinin hayatında ziyan oluyor. Nesnelerin bizi birbirimize nasıl da, hem de hiç sezdirmeden bağladığına bakıp şaşırıyorum. Proust’un ‘zaman’la yaptığı o sarmal döngüyü insan hikayeleriyle yapıyor sanki Ayfer Tunç. Hikayeler, hikayelerimiz, kaybolmuyor, birbirine bağlanıyor, dönüp duruyor, der gibi. Garip bir şekilde ümitvâr kılmıyor mu insanı? Baştaki halay metaforuna dönecek olursam..Memleketin toplumsal dönüm noktalarında durup yerlere eğilen, siyasal değişimlerinde yanındakinin elini bırakıp diğerininkini tutan insanlarla dolu bu halay. Serçe parmaklar, biri muhacirin, biri işini bilirin, biri dindarın diğeri laikin, biri köylünün biri bilim adamının..Ama dedim ya, mendili Deliler Evi tutuyor. Hepsi, -yani hepimiz- aynı deliliğin bir parçası. Ve anlatılan Yalan Yanlış da olsa, bu memleketin insanlarının gayri resmî tarihi. Otlu kek yediği için tekerrür etmeyi unutan, tıpkı bir bumerang gibi dönüp dolaşıp başladığı yere gelen, baş döndüren bir tarih. Hasılı, şad olup güldüm bu Yalan Yanlış dünyada. Yazanın ellerine sağlık.
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20193,368 okunma
··
1 artı 1'leme
·
640 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.