Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

BIYIĞINI KAYBEDEN SAVAŞÇI Yetmiş akıncı, çocuklar gibi şendik. Çünkü biraz sonra nehrin azgın sularını geçip, Antalya'nın buğulu morluğu içinde uzanan dağların eteğine yayılmış küffara kılıç çalacaktık. Yönetmenin "motor" sesiyle, araba atlarını topladık. Bu gariban atların ceddi nice savaşlara girmiş olacak ki damarlarındaki savaşçı kanın etkisiyle birden şahlandılar. Gafil davranan birkaçı akıncıyı, cengin daha başlangıcında böylece kaybettik. Diğerleri fırtına gibi nehre doğru aktılar. Yeleleri uçuştu, toynaklar toprağın kalbini vurdu. "Bre yettim" naraları yeri göğü inletti. Nehre ulaştık ve azgın sulara daldık. Ne olduysa o zaman oldu. Arkama baktığımda kimseyi göremedim. Akıncılarım dalgaların arasında kaybolmuştu. Sonra atların başları göründü. Sonra eyere, yelelere tutunmaya çalışan savaşçılar... Böyle deli gibi akan sularda at koşturmak her baba yiğidin harcı değildir. Atlar kişniyor, can havliyle kıyıya ulaşmak için çırpınıyordu. Kayalara vuran suların sesine karışan feryatlar dayanılır gibi değildi. Bir ara yönetmenin sesini duydum, "Çok film gidiyor, acele edin." Acele ettik ve nice uğraştan sonra kıyıya ulaştık. Atlar öfkelenmişti. Zaptedemiyorduk. Dizginleri bıraktık ve yeniden düşmana doğru sel gibi aktık. Ancak yirmiye yakın cengaverimizi sulara vermiştik. Yine de "kalanlar bizimdir" deyip düşmanın içine daldık. Kılıç vurduk, ok attık, kargı uçurduk, nice küffarın canını aldık. Atların terli sağrıları güneşte kılıçlar gibi parlıyordu. Yeleleri bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Kocaman açılmış gözlerinde dehşetli bir heyecan vardı. Dikilmiş başları cesaretin timsaliydi. Antalya'nın kocaman güneşi, mor dağların tepelerini kucaklayan kızıllığın içinde nazlı gelinler gibi süzülüp kayboluncaya kadar cenk ettik. Sonra yönetmen "stop" dedi. Stopladık. Lakin atların öfkesi dinmemişti. Kişniyor, önayaklarıyla sinirli sinirli toprağı eşeliyorlardı. Birden yönetmenin feryadını duyduk, "Eyvah, yandık, mahvolduk arkadaşlar!" Koca düşman ordusunu yenen bizler nasıl mahvolurduk ki? Merakla, öfkeli, şaşkın bakınıp duruyorduk. Yönetmen yeniden inledi, "Bıyıklarınız, bıyıklarınız yok!" Hayretle ellerimizi üst dudaklarımıza götürdük. Cascavlaktı. Yirmiye yakın akıncıyı nehrin azgın sularına kaptırdığımız gibi, bıyıklarımızı da kaptırmıştık. Ama olsun, ne farkeder ki? Bıyıksız da olsak savaşı kazanmıştık ya...
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.