Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

575 syf.
10/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Ateş Denizini Mumdan Kayıklarla Geçenler
Türk edebiyatının son 30 yılında biyografi alanında zirvede tek başına yaşayan Beşir Ayvazoğlu’nun içerisinde biyografik dokular taşıyan “Ateş Denizi” adlı belgesel-romanı, beni kitabı okuduğum 10 gün boyunca 1930’lar Türkiyesi’nde sanki kendim yaşamışım gibi yaşattı. Son dönemlerde kurgudan oluşan bir eserden böylesine istifade ettiğim güzel kitaplardan biri oldu. Kurgu içinde kurgu taşıyan eser, ismi verilmeyen bir yazara yine ismi verilmeyen bir adam tarafından bırakılan kadife bir torba ve onun içinden çıkan 35 defterle başlıyor. Neyin ne olduğunu zamanla anlıyoruz: 1933 Üniversite Reformu’nda işinden el çektirilen bir asistanın hikâyesi üzerinden ülkemizin garip zamanlarının serencamını okuyoruz. Arşivlerde ismine rastlanmayan Galip Tahiroğlu –defterlerin büyük bir kısmı onundur- sonradan ismi “İhsaniye İskele Sokak” olacak İhsaniye Sokağı’nda (Üsküdar) oturan varlıklı bir ailenin oğludur. Anne babasını erken yaşta kaybeden Galip’i teyzesi ve evin emektar kalfası Didar Kalfa büyütür. Dayısı 150’likler listesinde olmamasına rağmen gönüllü sürgündedir. Gerek dayısı gerekse kendisi dönemin çeşitli sanat çevrelerinde yer edinmiş, tanınmış birisidir. Öyle bir çevre ki bu Peyami Safa’dan, Necip Fazıl’a, Yahya Kemal’den Hüseyin Nihal Atsız’a, Florinalı Nazım’dan Tanburi Cemil Bey’in oğlu Mesud Cemil’e kadar tanımadığı ya da sonradan tanışmadığı kimse yok gibidir. Karanlık yıllardır: Harf İnkılâbı yapılmış, iş cadı avına dönüştürülmüş, ortaya öz Türkçe denilen garip bir dil yayılmıştır. Gazi’nin Meclis açılışında söylediği cümlelerden hareketle Türk musikisinin yeri tayin edilmeye çalışılmış, sonradan Konservatuvar olarak adı değiştirilen Darülelhandan Türk musikisi dersleri kaldırılmış, radyolardan yayınları yasaklanmış, hatta gazetelerde iyiden iyiye halka açık mekânlardan da yok edilmesinin gerekip gerekmediği tartışılır hâle gelmiştir. Hiçbir gerekçe gösterilmeden ülkenin yetişmiş koca koca profesörleri Üniversite Reformu adı altında doğranmış, yerlerine nitelikli isimler uzun süre bulunamamıştır. Ateş Denizi, işinden el çektirildikten sonra Tanburi Cemil Bey’in hayat hikâyesini yazmaya niyetlenen ve bu minvalde çalışmalarını sürdüren bir akademisyenin böyle puslu bir Türkiye’de hayata tutunma çabasını irdeliyor. Öyle bir pus ki bu ölümünün üzerinden 15-20 sene geçmesine rağmen Tanburi Cemil Bey’in mezar yeri kayboluyor ve bu durum oğlu Mesud Cemil’in dahi umurunda olmuyor. Öte yandan işinden ayrıldıktan sonra babasının baskısıyla nişanı atan Devran’ın kalp yangını, Galip’i kavurmaya devam ediyor. Edebiyatçıların ancak yakından bakarsanız görebileceğiniz yüzleri de romanda gün yüzüne çıkıyor: Örneğin Peyami Safa’nın Türk musikisini sıkı sıkıya savunduğu “Fatih-Harbiye” romanı daha vitrinleri süslerken yazar çıkardığı bir dergide bu romanında savunduğu görüşlerin tam tersini savunuyor. Mustafa Şekip, yüzünü görmediği Freud’u hocası olarak kabul ediyor ve olaylara zorlama yorumlarıyla renk katıyor(!) Dönemin giyim kuşamından –Şapka İnkılâbı komik sahnelere yol açıyor- lokantalarına, müzik zevkinden gazetelerin tutumlarına kadar zengin bir on yılı yazar önümüze seriyor. İlgilisi için zevkle okunacak bu romanının Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olacak olanlara, edebiyat tarihinden keyif alanlara, edebiyat öğretmenlerine ve nihayetinde sadece Türk edebiyatına değil Cumhuriyet tarihine de ilgi duyanlara söyleyecek çok sözü var. Ahmet Haşim, Peyami Safa, Tevfik Fikret, Şeyh Galip gibi isimlerin hayatlarını uzun yıllar sarsılamayacak metinlerle anlatan Beşir Ayvazoğlu, “Ateş Denizi”nde bizi bu ateşten denizi mumdan kayıklarla geçmeye çalışanların acı dolu hayatlarına şahit olmaya çağırıyor.
Ateş Denizi
Ateş DeniziBeşir Ayvazoğlu · Kapı Yayınları · 2013167 okunma
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.