Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Günaydın. Bu çağda kimse açık değil. Hep bir oyun hep bir karmaşa hem bir yarım bırakma. Hikâyeler de yarım, dostluklar, ilişkiler de. İnsan neyin bitip neyin bitmediğini, neyin iyiye gidip neyin gitmediğini bir türlü anlayamıyor. Marguerite Duras, "...yitirmek istemiyorsam, özgür bırakmak zorundayım." diyor
Sevgili
Sevgili
'de. Bu belirsizlik çağında kendinize de karşınızdakine de yapacağınız en büyük iyilik açık olmak ve onu özgür bırakmaktır sevgili okur. Dönecekse de, sevecekse de, yitirilip gidecekse de herkes kendi bilir. Yetmedi mi? Var olun.
Marguerite Duras
Marguerite Duras
-
Bahçe
Bahçe
Çevirmen:
Müntekim Ökmen
Müntekim Ökmen
, Can Yayınları, s.31-34 “Böyle her dediklerini yaparak, her gün biraz daha fazlasını istemeleri karşısında boyun eğerek, bir gün sabrım tükenirse, artık çok geç kalmış olacağımdan mı korkuyorsunuz?” “Evet, küçük hanım, sizinkisi gibi hiçbir şeyin yumuşatamayacağı türden bir iradeyi kaygı verici buluyorum; ama ben bundan dolayı değil, sizin yaşınızda bir insanın böylesine ağır koşullarda yaşamaya katlanmasından dolayı söyledim bunları.” “Başka çarem yok, bayım, inanınız, çok düşündüm.” “Kaç kişi, küçük hanım, sorduğum için bağışlayın.” “Yedi.” “Kaç kat?” “Altı.” “Kaç oda?” “Sekiz.” “Çok yazık!” “Hayır, ama niçin bayım? Bu böyle ölçülemez. İyi anlatamadım, anlamadınız.” “Küçük hanım bence her iş, her zaman ölçülebilir, nasıl olursa olsun çalışma çalışmadır.” “Bu böyle değil, emin olunuz. Bir işte çoğu yapmak, azı yapmaktan daha iyi. Size bunun dışında, eğlenmek ya da düşünmek için zaman bıraktılar mı yandınız demektir.” “Üstelik yirmi yaşındasınız.” “Evet ve derler ya, henüz dünyayı incitecek zamanım olmadı. Ama sanırım sorun burada değil.” “Ben daha çok tersini düşünüyorum, sorun burada ve onların da bunu hatırlamaları gerekir.” “Bizden istedikleri her şeyi yapamamamız onların suçu değil herhâlde. Onların yerinde olsam ben de öyle yapardım.” “Küçük hanım, valizimi odaya bıraktıktan sonra bu kentte neler yaptım, size bunları anlatmak istiyorum.” “Evet, bayım, ama benim için üzülmeyiniz. Bir gün sabrım taşıverirse buna pek şaşacağım, bir tek düşündüğüm bu, günün birinde sabrımın taşıvermesi tehlikesi, anlıyorsunuz değil mi?” “Küçük hanım, akşamüstü, valizimi odaya bıraktıktan sonra…” “Çünkü çok düşünüyor insanlar, biz de çok düşünüyoruz, bayım, biliyorsunuz, bir kez işte koyulduk mu, bir tek bu kalıyor, düşünmek ve düşünüyoruz, delilik bu. Ama herhâlde sizin gibi hiçbir şey yapmamaya değil. Hep acı içinde. Her zaman.” “Akşamüstüydü, tam yemekten önce, işten sonra…” “Hep aynı şeyleri, aynı kimseleri düşünüyoruz ve acı içinde. İşe dört elle sarılmamız da bundan ve bunda kaygılanacak bir şey de yok. Ama siz, bakın, meslekten söz ediyordunuz, sizi bütün gün mutsuz eden şeylerden biri de bu mu? Akşam olmuştu, diyordunuz, valizi bıraktıktan sonra.” “Evet küçük hanım, akşamüstü, valizi bıraktıktan sonra, yemek yemeden önce, kenti dolaştım. Bir aşevi arıyordum. Uzun iş, bilirsiniz ve zor, kesenize göre bir yer bulabilmek. Şurası burası derken kent merkezinden epeyce uzaklara düşmüşüm, baktım hayvanat bahçesi. Rüzgâr çıkmıştı. Birçok kişi, iş dönüşü, burada gezinti yapıyorlar ve dediğim gibi burası yüksek bir yer, kent ayak altında kalıyor.” “Ama ben eminim ki yaşamak iyi bir şey, öyle olmasa bunca zahmete katlanmazdım.” “Nasıl oldu bilmiyorum, bahçeye girdiğim andan itibaren yaşam dolu bir insan oluverdim.” “Bayım, bilemiyorum, nasıl olur da bir bahçe, daha ilk bakışta insanı mutlu edebilir?” “Ama bu size anlattığım her zaman olagelen bir şeydir, ileride buna benzer çok şey dinleyeceksiniz, anladınız sanırım. Öyle bir yaşamım var ki, benim için, örneğin böyle konuşabilmek her zaman ele geçen bir fırsat değildir. Neyse, kendimi o kadar rahat hissettim ki bu bahçede, sanki başkalarının olduğu kadar benim de bahçemdi. Sanki size daha iyi anlatmam olanaksız, birdenbire büyüyüvermiştim de yaşamımın olayları düzeyine erişmiştim. Artık o bahçeyi bırakıp gidemezdim. Rüzgâr çıkmıştı, ışık bal rengine dönmüştü; bütün tüyleri alev alev aslanlar bile burada olmanın tadını çıkarıyorlardı. Havada aynı anda ateş ve aslan kokusu vardı ve ben bu kokuyu, sonunda ulaşabildiğim bir kardeşlik kokusu olarak soluyordum. Orada dolaşmakta olan herkes de birbirine karşı dikkatli davranıyor, bu bal rengi ışıkta dinleniyorlardı. Anımsıyorum, hepsini aslanlara benzetiyordum. Birdenbire mutlu oluvermiştim. “Nasıl mutlu yani, dinlenen birisi gibi mi? Sıcakta bunaldıktan sonra serinliğe karışan biri gibi mi? Ya da zaten her gün mutlu olan ötekiler gibi mi?” “Kuşkusuz daha da öte, sanırım, çünkü buna alışık değildim. Başıma büyük bir güç yürümüş gibiydi, ne yapacağımı kestiremediğim bir güç.” “Acı veren bir güç müydü?” “Evet, belki acı veriyordu, hiçbir şeyin dindiremeyeceği gibi bir güçtü sanki.” “Bu umut işte, bayım, umut bu galiba.” “Evet, umut, biliyorum. Ama ne umudu? Hiçbir şeyin. Umudun umudu.” ...
··
2 artı 1'leme
·
423 görüntüleme
Wiss .. okurunun profil resmi
Lokum gunaaaydin 😍
tdt okurunun profil resmi
Günaydın fıstığım 🥰
Mehmet okurunun profil resmi
Günaydın 😊
tdt okurunun profil resmi
Buradan da Günaydın 🤓🥳
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.