Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Şurası çok açık ki Atatürk cehalete düşmandı. Bu yüzden de eğitim onun için ön planda geliyordu. Neticede, Millî Mücadele'nin en zor günlerinde bir Eğitim Kongresi toplayan bir liderdir. Üstelik şartların daha çetin hale gelmesine rağmen bu kongreyi iptal etmemiştir. Az önce müzik talebelerini yurt dışına göndermesinden örnek verdik, devam edelim; Atatürk yurt dışına hemen her alanda talebe göndermiştir. "Hemen her alan" derken mübalağa etmiyorum. Sadece en acil görünen teknik dallar değil; arkeoloji, filoloji öğrencileri de yurt dışına gitti. Bizans tetkikleri için de öğrenciler gönderildi. Arkeoloji için gidenlerden Ekrem Akurgal, Türkiye'nin en önemli bilginleri arasına girmiştir; aynı grup içindeki Sedat Alp bugün Hititoloji'nin babalarından sayılıyor. Demek ki netice alınmış. Yabancı dilleri de şüphesiz önemsiyordu. Kendisi de çok iyi derecede Fransızca ve yeterli derecede Almanca biliyordu. Rumca (Yunanca) ve Bulgarcaya aşinaydı. Bu dillerde konuşuyor veya mektup yazıyordu. Bu dillerden çeviriler de yapıyordu. Hayatı macerayla, savaş alanlarında geçen bir insandı ama arazide geçen bu ömürde yüzlerce kitap okumayı da ihmal etmemiştir. Cephede bile kitap okumuştur. Çünkü Atatürk gerçek bir kitap tutkunudur. "Büyük Adam" vasfının en önemli yapıtaşlarından biri işte bu özelliğidir. Daha da kapsamlı bilgiler ortaya çıkarmak için Çankaya Köşkü'nün kitaplığının biraz daha derinlemesine taranmasını öneririm. Bazı kitapları başka bir ilgiyle okuduğunu biliyoruz. Bu okumaları sırasında düştüğü kenar notları ilginç ve önemlidir. Fransız düşünür J. J. Rousseau'nun İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı adlı eserini, orijinal dilinden, derinlemesine okumuştur. Türk yazarlar arasından Reşat Nuri'yi sevdiğini de kaydedelim. Şiir de okurdu. Zaten onun kuşağının tümü şiir severdi; yalnız Atatürk, şiir okumakla beraber, nesri daha çok benimsiyordu. Araştırmacı bir kişiliği olduğunu da muhakkak söylemeliyiz. Çünkü bilgi yetmez, merak da gerekir. Akıl ve bilimden yanaydı. Bu açıdan, kuşağının çoğu aydını gibi Fransız etkisi altında olduğunu da biliyoruz. Devrimci ve reformisttir; ülkesinin ihtiyaçlarına bu özellikleriyle cevap vermiş, sorunlara çözüm getirmiştir. Atatürk'ü anlatırken insani özelliklerine de girmek gerekir. Kendisi bu açılardan da bilinmesi gereken bir liderdir. Yakınındaki insanların ifadeleri, bize onun gündelik hayattaki özellikleri hakkında fikir veriyor. Küstahlığa rastlayana kadar mütevazıydı; nazikti, görgülüydü. İbadetine bağlı biri değildi ama ibadet edenlere hürmeti vardı. Kız kardeşi, Çanakkale şehitlerinin ruhuna, her yıl dönümünde mutlaka Kur'an okuttuğunu anlatıyor. Kendisi de Kur'an okur, iyi okunmasını istermiş. Ramazan ayı ya da kandil geceleri gibi özel zamanlarda ihtimamlı olduğu, ibadet edenlere kolaylık sağladığı, Köşk'e içki ve saz ekibi sokmadığı biliniyor. Müsrif, aşırı tüketici değildi; hesaplıydı. Alkolle ilişkisi uç noktalara gitmezdi, kamu önünde sarhoş olduğu görülmemiştir. Yalnız kahve ve sigaraya aşırı düşkündü. Türk yemeklerini severdi, Batı mutfağıyla pek arası yoktu. Türkçeyi son derece güzel kullanırdı. Küfretmezdi; en fazla "inatçı katır" dediği anlatılır. İltifat etmeyi, bilhassa kadınlara güzel sözler söylemeyi severdi. Ama iğneli konuşmalarda da ustaydı. Çok açık ki iyi bir hatiptir. Sözel yeteneklerinin yanı sıra, spora önem verirdi. Ata biner, yüzerdi; iyi de dans ederdi. Vücudunu doğru kullanmayı bilirdi; bunu, fotoğraflardaki duruşundan da anlıyoruz. O fotoğraflarda dikkatimizi çeken bir diğer husus da hem iyi giyindiği hem de giydiklerini iyi taşıdığıdır. Gençlik çağlarından beri üniforma giymeye alışmış askerler, sivil kıyafetleri taşımayı çok iyi beceremezler. Atatürk'ün böyle bir sorunu olmadığı, aksine bu konuda yetenekli olduğu açıktır. Tüm bu özellikler bir yana, Atatürk'ü bir başka tarifle de anabiliriz. Kendisi kelimenin tam anlamıyla karizmatiktir. "Karizma" kavramı Türkçede yaygın kullanılıyor ama bazen de yanlış kullanılıyor. Karizma, orijini itibariyle Yunanca bir kelimedir; kilise literatüründen alınma, Weberyen bir tabirdir. "Yanılmaz" ve "güvenilir" anlamlarında kullanılır. Osmanlıcadaki karşılığı "sahibkıran”dır. Neticede, tam da Atatürk gibi liderleri tarif etmek için bu kelimeye başvurulur. Bir liderin elbette güvenilir olması gerekir, yanılmaması beklenir. Atatürk bu beklentiye karşılık veriyordu. Kendisi liderlik vasfıyla doğmuştu. İleri görüşlü olduğundan ve "olmayacak" denilen şeylerin hayalini kurup gerçekleştirdiğinden ötürü de "karizmatik" diye tavsif edilebilir. Vatanı herkes kurtarmak istiyordu ama ancak Gazi gibi fevkalade atılımcı bir ruha ve dehaya sahip biri bunu başarabildi. Doğru hesap yapmak, kitleleri bu yönde etkilemek, hepsi farklı düşünen grupları bir araya getirip bir hedef etrafında örgütlemek kolay değildir. Atatürk bunu başardı. Bu başarıdaki en önemli faktörlerden biri Gazi'nin güçlü bir iradesinin olmasıdır. Burada herkesin çıkarabileceği dersler, gündelik yaşamında uygulayabileceği yöntemler var. Adeta "Rumeli inadı" diyebileceğimiz bu vazgeçmez irade, bize bir düşünce biçimini işaret ediyor. Çok açık ki Atatürk "olmalı” dediği an, "olabilir” seçeneği ortadan kalkıyordu. Gerçekleştirmek istediği ne ise onu olduruyordu. Bu inat herkese lazımdır. Sanatçıya da bilim insanına da, yaratıcı işler peşinde koşanlara da atılım yapacak iş insanlarına da, siyasetçiye de askere de.
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.