Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Paul Gentizon (Fransa)
Mustafa Kemal'in kişiliği şu son yıllarda Türkiye tarihini baştan başa doldurmaktadır. Sultan'la Babıali'nin alçakça davranışlarına karşı benliği isyan eden Mustafa Kemal, Osmanlı İmparatorluğunun yerine ulusal Türk Devletini kurmak için 1919 Mayısı'nda İstanbul'dan ayrılıp Samsun'a ayak bastı. İşte o günden bu yana askerlik alanında elde edilen başarılar, politik devrimler, toplumsal yenilikler hep onun eseridir. Hangi alanda olursa olsun en kritik durumlarda izlenecek yolu o göstermiştir, uygulanacak yöntemi o bulmuş, uygulama işini de kendisi yö­netmiştir. Ülkeye, parlamentonun üstünde ve dışında gerekli iç tepkiyi tek başına o vermiştir. Savaş alanlarında nasılsa, devletin başında da öyle olmak istemiş; yani bir iş adamı, bir insan yöneticisi. Nutuklarında tumturaklı cümleler, belagatin gerektirdiği anlamsız sözler bulamazsınız. Dili, herkesin anlayabileceği biçimde sade ve kolaydır. Kafasında ise yalnız bir düşünce vardır; uygarlık. Mustafa Kemal' e göre Türkiye, dünyayı baştan başa sarmış olan modern uygarlığı kayıtsız şartsız benimsemek, içinde bulunduğu yüzyıla ayak uydurmak zorundadır. Yenilik hareketlerine giriştiği zaman, Doğu ve İslam uygarlığına bağlı Türkiye ile Batı kültürüne eğilimli olan ve laik görüş­leri bulunan Türkiye arasında şiddetli bir anlaşmazlık vardı. Birincisinin kafası ve sevgisi Asya'ya doğru, ikincisinin ise Batı'ya doğru yönelmişti . Biri, eski Müslüman kaderciliğinin manevi çerçevesi içinde, rahat bir hayat sürmekten başka bir şey dü­şünmüyor, öteki ise tersine, Batı'nın görüş tarzını, iş ahlakını, düzenini, hatta toplumsal sistemini bile benimsemek istiyordu. Sözün kısası, aynı ulusun içinden, birbirine tüm aykırı iki uygarlığın çarpışmasıydı bu. İşte bu yönden, bugünkü Türkiye'nin durumunu, Büyük Petro'nun zamanındaki Rusya'nın durumuyla karşılaştırabiliriz. Şunu da söyleyelim ki birbirinden çok ayrı olan iki çağ arasında kesin bir karşılaştırma söz konusu olamaz burada. Bununla beraber, XVll. yüzyılda Ortodoks Rusya'nın toplum hayatında bildiğimiz bazı özelliklerle, XX. yüzyılın başlarındaki Müslüman Türkiye'nin toplum hayatında gördüğümüz bazı özelliklerin birbirine acayip diyeceğimiz bir biçimde benzediklerini yadsıyamayız. Bu iki çağda, her iki ülkede yenilik kafasını temsil eden kişilerin ikisinin de, kurulu düzene, boş inanlara, kadere karşı koyduğunu düşünürsek, bu benzerliğin daha da açık bir biçim aldığını görürüz.
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.