Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Netice itibarıyla Şark Meselesi, Osmanlılar kendi ileri hamleleri, kendi gayretleri sonucunda yeniden bir güç olmanın tüm niteliklerini yeniden üzerlerine toplamakta geciktikçe, ancak günün birinde, herhalde oldukça da ani bir dış müdahaleyle çözümlenmek durumundaydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa coğrafyası, ancak birinci sınıf bir gücün, yani her zaman ayakta duran, yarıştan kopmayan ve sürekli atılım içinde kalarak güç kaybına uğramaya tahammülü olmadığını gösteren bir devletin idaresi altında olabilirdi. Osmanlı İmparatorluğu, eninde sonunda ancak Üçüncü Roma vasıflarında tahayyül edilebilir, tüm boyut ve açılımlarıyla ancak öyle algılanabilirdi. Kuşkusuz, İstanbul'un fethiyle doğal olarak üstlendiği bu iddiadan her kopma ve aşağı kayış, ancak zayıflama olarak addedilecekti. Ne var ki, Osmanlılar çok uzun süre böylesine bir farkındalığın oluşturacağı harekât çerçevesi içine doğru ve yenilenmiş bir zihinsel ve maddi altyapının eşliğinde giremediler. Bir bakıma, coğrafi fütuhatın 1683 İkinci Viyana Kuşatması'yla birlikte doğal sınırlarına ulaştığı meydana çıktıktan sonra, Rönesans'ın Doğu ikizi Konstantiniyye'den çıkabilmeliydi de denebilir. Hal böyleyken, Osmanlı İmparatorluğu Napoldon Savaşları sonrasında ve davet edilmediği 1814-1815 Viyana Kongresi ve de özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kırım Harbi'yle ulaşılan büyük eşikle birlikte, bekalarının başkalarının kararlarına bağlı olduğu, dolayısıyla sanallığın fazlasıyla yer tuttuğu bir dünyaya doğru yol almaya başlamış gözükmektedir.
Sayfa 138
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.