Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

k.

Almanya'nın illa ki weltpolitik izlemesi, İngiltere'nin donanmasının illa ki kendisinden sonraki en güçlü iki donanmanın toplamından da güçlü olması yahut Fransa'nın illa ki Alsace-Lorraine'i Almanya'dan geri alması gerektiği gibi, zaman zaman ne kadar geriye düşmüş gözükseler de netice itibarıyla Avrupa'daki büyük yönelimleri yaratma kudretinde olmuş dipte yatan inançlar arasında en tarihsel nitelikli olanı, Rusya'nın İstanbul ve Boğazlar üzerinde hâkimiyet kurması gerektiğini söyleyen inançtı.
Sayfa 265
Reklam
Büyük sûfîlerden Ebü Alî Fudayl ibni İyâz'ın (v. 187/803), Allah ondan razı olsun, şöyle dediği bize rivâyet edildi: “Bir şeyi insanlar görür diye yapmamak riyâdır. Bir şeyi insanlar görsün diye yapmak şirktir. İhlâs ise Allah Teâlâ'nın seni bu iki hâlden kurtarmasıdır.”
Sayfa 37
Çarlık, Osmanlıları düşkün bir hal içinde tutmak istemiş, reform planlarının önüne set çekmeye çalışmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun zafiyetler içine gark olmuş olarak hayatını sürdürmesi, imparatorluğun diğer güçlerin de bölgeye gelmelerine yol açacak şekilde parçalanıp yok olup gitmesine tercih ediliyor, fakat Osmanlıların derlenip toparlanmaya başlamalarını sağlayabilecek bir güçlenme süreci içine girmesi de Rusya'nın gelecek tasarımıyla, temel hesaplarıyla uyuşmuyordu.
Sayfa 257

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dikkat çekici bir husus, 1913 itibarıyla Boğazlar'dan geçen gemilerin toplam tonajının, Süveyş'ten geçen gemilerin toplam tonajının üçte ikisine varmış olmasıdır. Boğazlar'ın sadece Osmanlı İmparatorluğu ve Karadeniz'e sahildar devletler cihetinde cereyan eden bir ticarete hizmet ettiği, Süveyş'in ise bütün bir yarıküre ve Hint imparatorluğuna açıldığı göz önünde tutulacak olursa, stratejik öneminin yanı sıra Boğazlar'ın ekonomik öneminin de nasıl süratle artmakta olduğu daha iyi gözler önüne getirilebilir. Nihayet bir diğer önemli veri de 1914 başında Çarlık'ın toplam nüfusunun üçte birine yakın bir kısmının Karadeniz Havzası'nda yaşamakta oluşudur.
Sayfa 255
Halbuki en yalın haliyle dahi anlatılacak olursa, Balkan Harpleri sona erdiğinde Osmanlılar imparatorluklarının en fazla kalkınmış Batı'dan gelen dönüştürücü etkilere en fazla açık, kendisine sadece bir Şark ve Ortadoğu değil, bir dünya imparatorluğu olma vasfını bahşeden ve hep bu büyüklüklere geri dönebilmek kapasite ve potansiyelini barındırabilmesini sağlayan, Doğu Roma olmak iddiasını üstlenebilmesinin gerçek temeli olan İstanbul'u sahiplenmesinden bile önce ayak bastığı toprakları kaybetmiş, sınırlarının Adriyetikten Meriç Nehri'ne çekilmesi ve Rumeli'nin son bulmasıyla imparatorluğun ekseni kadar sıklet merkezi de tüm jeostratejik anlam ve sonuçlarıyla birlikte Doğu'ya kaymış, sürdürebileceği özlemler ve önüne çıkacak yollar bakımından Türkiye'nin dünyası ilelebet değişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda nüfus kayıpları konusunda en yetkin araştırmacı olarak kabul edilen Justin McCarthy, Balkan Harpleri sırasında birçoğu Hıristiyan silahlı güçlerce katledilen Osmanlı Müslümanlarının sayısını 1.450.000 olarak ortaya koymuştur. Halbuki Türkler ve Müslümanlar 1912'de Osmanlı Avrupası'nda küçük bir farkla çoğunluğu oluşturuyordu. Balkan Harpleri sonunda, Osmanlı Balkanlarındaki Müslümanların yüzde 27'si ölünce, belirgin bir şekilde azınlık konumuna gelmişlerdi.
Sayfa 245
Reklam
Avusturya Anadolu'daki bu koloni arayışını Almanya'yla eşgüdüm içinde yürütmediği için, daha kısa süre önce Almanya'yla İtalya'nın Alanya'nın batısının İtalyan nüfuz sahası olarak belirlenmesi üzerinde anlaşmış olduklarını bilmemektedir. Bu durum ortaya çıkınca, Avusturya Büyükelçisi Berlin'de dışişleri genel sekreterine yakınacaktır: Evet, bugün için limanlardan, demiryollarında bahsediyoruz; fakat herkes bunların modern fetih metotları olduğunu biliyor. Karşılığında bir şey almadan İtalya'nın Anadolu'da büyük bir toprak parçasının üzerine konmasına izin veremeyiz. Böyle bir gelişme, Akdeniz'deki dengelerin aleyhimize değişmesi demektir ki, buna da seyirci kalamayız.
Sayfa 241
Büyük güçlerin Balkanlar'la ilgili bir diğer vebali de Balkan Devletleri'ni ağır silahlarla donatmış olmalarıdır. Bu yıllarda da büyük güçlerde bir sınaiaskeri kompleksin varlığından söz etmek yanlış olmaz. Hatta Dışişleri Bakanlıkları da kendi şirketlerinin ihaleleri kazanması için çalışır olmuşlar, Krupp gibi büyük ağır silah üreticileri etkili aktörler haline gelmiştir. Bunlar muhtemel ve açık düşmanlara da silah satıyor, hükümetler de bu duruma göz yumuyordu. Örneğin, Krupp Belçika sahilinde muhkem kaleler inşa ederken, aynı zamanda bunları yerle bir edecek güçte toplar döküyor, yeni teknolojiler geliştiriyordu. Avam Kamarası'ndaki bazı milletvekilleri, silah üretimi sayesinde iktisadi durgunluğun geride bırakılacağını, İrlanda'daki durumu kastederek, bu sayede iç kargaşayla daha etkili mücadele edilebileceğini savunuyordu. Grey'in silah fabrikalarında hisseleri vardı. Fransa, ihaleleri Fransız firması Schneider'in kazanması için Balkan ülkelerinde basını manipüle ediyor, silah fabrikalarına cazip Fransa ziyaretleri düzenliyor, rüşvet de dağıtıyordu
Sayfa 235
Dönemin diplomat ve siyaset adamlarının çoğu, Osmanlıların Balkanlar'daki varlığını, Yakın Doğu üzerindeki eski İngiliz-Rus rekabetinin sonucunda ortaya çıkmış bir garabet, stratejik konumdaki Osmanlıların yere düşürülmesine izin verilmemesi siyasetinin gereği olarak devam ettirilmesine izin verilmiş bir askeri işgal gibi görerek Türk ve Müslüman unsurun yüzyıllardır Balkanlar'da yaşadığından bihaber görünüyorlardı. Arkada yatan hissiyat bu olunca, Osmanlıların Avrupa'dan atılışını da sevinç nidalarıyla karşılamışlardı.
Sayfa 232
Osmanlıların sonunda Balkanlar'dan kopartılıp atılmasının ortaya çıkarttığı boşluk içinde iyice büyüme imkânı bulan yayılmacı ve statüko karşıtı güçler Avrupa'daki genel siyasi kötüleşmeyle etkileşim içine girebilecek kadar güçlenmiş oldukları içindir ki, Avusturya-Sırbistan çatışması Temmuz 1914'te olduğu yerde hapsedilemeyip tüm kıtaya sıçramıştır. Bu bakımdan, Birinci Dünya Savaşı'nın ilk ikisi gibi yerinde tutulamamış Üçüncü Balkan Harbi olduğunu söylemek gerekir. Avrupa, Balkan Harplerinin hangi sonuçlara yol açacağı üzerinde durmayıp Osmanlılara karşı ardı ardına yapılan haksızlıklara göz yumdukça, etrafta ne olup bittiğine değil de sadece dimdik önündeki araca bakan şoförler gibi, her an her şeyin yanlış gidebileceğinin farkında olmadığını ortaya koymuştu. Balkan Harpleri diplomasiye hissiyatın karıştırılamayacağı iddiasının hiç de doğru olmadığını, bu yüzden de realpolitiğin çok kez bir arayıştan ibaret kalabileceğini gösteren herhalde en iyi örnektir.
Sayfa 231
Bütün büyük güçler, kendi dahil oldukları bloka avantaj sağlayacaksa, bedelin Osmanlılarca ödenmesinde hiçbir sakınca görmüyorlardı. Diplomasi, mukayeseli üstünlükler ve göreceli dirençlerin karşı karşıya gelmesi olduğu müddetçe bu durum da geçerli olmaya devam edecekti. Bu yüzden, Batılı olmak demek günümüzde de her an ve her dakika güç analizleri yaparak her an ne için nereye kadar bastırılabileceği hesapları içinde olmak demektir.
Sayfa 229
Reklam
1909 istikraz görüşmeleri sırasında Paris ve Londra'dan elleri boş dönen Jön Türkler'i memurlarına borç veremeyecek durumda olmaktan kurtaran Almanya'nın, üç yıl sonra Osmanlılara mali boykot uygulamak isteyen güçlerin safında durması, Osmanlıların mücadelelerini ne kadar kesif bir yalnızlık içinde, kimseden hiçbir yardım ve iltimas görmeksizin vermek zorunda kaldıklarının en açık kanıtı olarak kaydedilmelidir. Bu durum, devamlı surette öne sürülen Türkiye'deki Alman nüfuzu iddiasının ne denli geçersiz o duğunu ortaya koyan çok sayıda örnekten sadece biridir.
Sayfa 227
Diplomasi, haklı gerekçeler bulmak ve bunun münakaşasını üretmek sanatı[dır].
Sayfa 226
Londra Konferansı'nda bir şey genel olarak beklenilmeye başlanmışsa, o takdirde Osmanlıların hangi toprağı alınarak kime veriliyor, böylece hangi dengeler sağlanmış oluyor diye düşünmek gerekirdi. Londra Konferansı'nın amacı, Balkan Faciası'nın sonuçlarının, bunların en azamiyetçi siyasetlerin sonuçları olduğu hiç gözetilmeden, hiçbir denge arayışı içine girilmeksizin tescil ettirilmesinden ibaretti. İngiliz temsilciler, devamlı surette Osmanlılara kasalarının boş olduğunu hatırlatmış, barış yapmamaları halinde düveli muazzamanın Osmanlıların egemenliğini daha da kısıtlayacak tarzda müdahale etmek zorunda kalacaklarını ileri sürüp kol bükmüştür. İngiltere, Osmanlıları her şeyi kabul etmeye zorlayan bu tutumu dahi ılımlı bulan Rusya'ya merak etmemesini söylemiş, çatışmaların tekrar başlaması halinde bu “dengeli” davranış içinde kalmayacağının sözünü vermişti.
Sayfa 225
Avusturya ise, Balkanlar'daki Osmanlı varlığının berhava oldugunu gördükten sonra, önceliği Sırbistan'a karşı kullanılabilecek ağırlıkların teşkili, bu meyanda da Arnavutluk'un kurulması ve Bulgaristan'ın palazlandırılması politikalarına vermişti. Birinci Balkan Harbi'nin sonuçları, Avusturya'yı da Balkanlar'da kendi lehine olacak dengelerin kurulması, kendi tercihlerini yansıtan bir resmin ortaya çıkması çabasına yöneltmiş oluyordu ki, bu da Osmanlıların kayıplarının azami noktaya erişmesiyle sağlanabilecekti. Zira Arnavutluk'un yaşayabilir ölçeklerde dünyaya getirilmesi için Sır. bistan Makedonya'da tatmin edilebilmeli; Makedonya'dan kısmen vazgeçmek zorunda bırakılan, Selanik'i de Yunanistan'a kaptırmış olan Bulgaristan ise Sırbistan ve Yunanistan karşısında kendi başına bir ağırlık teşkil etmeye devam edecek ölçeklere kavuşabilmek için asgaride Edirne'yi alabilmeliydi. İşte tüm bu büyük dengelere ancak Osmanlılardan alınabilecek olan ilave topraklarla ulaşılabilecekti.
Sayfa 224
Nâzım Paşa, Fransız Harp Akademisi'nde eğitim görmüştü ve akademideki hocası Ferdinand Foch tarafından geliştirilmiş bulunan ofansif doktrinin doğruluğunu hırçınca savunuyordu. Nâzım Paşa'nın Harbiye Nazırı olur olmaz yaptığı ilk iş, Goltz Paşa tarafından geliştirilmiş bulunan Osmanlı askeri doktrinini baştan aşağı değiştirmek olmuştu. Goltz'un doktrini, Balkan devletleriyle harp çıkması halinde Osmanlı ordularının gerek batıdaki Vardar, gerek doğudaki Trakya hatlarında savunmada kalmalarını öngörmekteydi. Bu doktrine göre hazırlanıp da harp boyunca göz atılmayacak olan plan, Osmanlı ordusunun güvenli ve sakin bir savunma yapması esasına dayanıyordu.
Sayfa 193
1.069 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.