Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
·
32 saatte okudu
İkinci Kuşakların Duygusu
Tanzimat konusu gibi türlü konuları işlerken genellikle ezberci sistemin kurbanı olduğumuz bilinen bir gerçektir. Ezberlenen onlarca yazar ve eser aradan geçen küçücük bir zamanda bile unutulmaya müsaittir. Merakınızı, yaşadığınız coğrafyayı ve kültürü anlamanınsa en temel yollarından biri okumak, okumak ve okumaktır. Hele iki kuşak arasındaki çatışmayı anlamak isteyenler için okumak, başlı başına bir zorunluluktur. Tanzimatı birbirinden ayıran temel farklar, aslında bu iki dönem yazarlarının içinde yetiştikleri toplumu görme biçimleri, yetiştikleri aileler ve karakterlerinden öte bir durum değildir. Niçin sınıflandırma yapıyoruz sorusuna en basit cevap, saydığımız bu etkenleri görebilmekte yatıyor. Bir yazarın yoksulluğu işleyişi herkesin diline hitap etmiyor gibi görünse de derinine indiğimizde meselenin aslını net bir biçimde görebiliriz. Yoksulluğu işleyen yazar kendi yaşadığı dünyayı, haksız kazancı ve emekten doğan neticeleri göstermek ister bize çünkü onu yaşayan kendisidir. Parasızlığın o şartlar içinde yarattığı buhranı güle oynaya; etrafı yemyeşil ağaçlarla çevrili, böceklerin neşeyle birbirini kovaladığı ve suların aktıkça insanı binbir güzel hisle kuşattığı bir dünyayla sunabilir mi yazarımız? Kendinden bir parçayı veya parçaları koymak isteyen yazar için gerçeği hissettiği gibi anlatabilmek... Bundan daha doğal ne olabilir? Hele ki o dünyanın içinden çıkmış okuyucular için yazarı "anlayabilmek" çok daha mühim ve beklenilen değil midir? Bu ayrımı yapabildiğimiz zaman, Tanzimat Dönemi'nin iki kuşakta neden birleştiğini daha iyi anlamış olacağız. Birbirinden ayrı gibi görünen iki parça ve bir bütündür Tanzimat. Yalnızca hisler başka konuşur, başka ortamların insanları doğar ve başka meseleler gün yüzüne çıkmak ister. Bu yüzden döneminin ilk tezli-psikolojik roman denemesini yazan ikinci kuşak yazarlardan Nabizade Nazım'ı anlayabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanları tanımanın belki de en güzel yanı, herhangi bir karakteri okuduğumuzda bize oldukça tanıdık gelen hisleri hatırlatmasıdır. Karşılaştığımız, dinlemeye zaman ayırdığımız hikâyeleri gördükçe okuduklarımızla ne kadar benzer olduğunu fark etmek, bir okuyucu için her zaman değerli olacaktır kanaatindeyim. Çünkü yaşadığımız kuruntuların, kıskançlıkların; güzelliklerin ya da aşkların bir benzeriyle savaşanları görmek demek, yüreğimize su serpmese de o duyguyu paylaşabilmek demektir. Anlaşabilmenin en anlamlı yanıdır bu. "Sende tanıdık bir yürek gördüm." diyebilmenin dokunaklı bir biçimidir. Zehra, bu belirtilenler doğrultusunda yoğun duygularının esiri olmuş ve iyi kötü her hâliyle tanışık olabileceğimiz bir karakterdir. Hırsının nefrete, nefretinin intikama ve intikamının başarısızlığa ulaşmış sevgiye dönüştüğü acıklı bir yaşama sahiptir. Bu huylarından dolayı ne kadar kendine kızsa da onu daha ötesine götüren bir başka duygu, öfkesi de dahil, bir başka eylem mutlaka olacaktır. Bir döngünün içinde debelenip durduğunu kendisi bile çok geç farkına varacaktır. Sona ulaşmanın hazzını şu an yaşarken asıl sonu kendisi görecek ve bundan müthiş bir pişmanlık duyarak günlerce yataktan başını kaldıramayacaktır. Şimdi tanıdık geliyor mu Zehra? Batı edebiyatının o çok sancılı karakterlerinden bizde de olduğunu gösteren incelikli bir iştir Zehra. İlhamını aldığı eserlerin, Nazım'da uyandırdığı hâliyle şekil almış bir roldür. Ki Tanzimat ikinci kuşağını "hislerle" yoğurmayı amaç edinmiş yazarlarımız için görülmesi zor bir işçiliktir. Anlamak isteyenler için okunması son derece mühimdir ve öyle kalacaktır.
Zehra
ZehraNabizade Nazım · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201911,3bin okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.