Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Millileştirmelerden arzu edilen sonucun elde edilebilmesi yani kalkınmamızda kullanılabilmeleri için; özel mülkiyetin devamı, ancak milli müteşebbislerce veya yerli-yabancı ortaklıklarla bu şirketlerin devir alınması ve milli sermaye stoğumuz olarak muhafazası şeklinde; iktisadi örgütlenmemizin, gümrükler ile korunan bir piyasa ekonomisi olarak devamı gerekirdi. Böylece bu devirin, tedrici ve doğal olması ile "yaparak öğrenme" süreci dahilinde tutulması daha elverişli olabilirdi. Dahası sermaye, teknoloji ve işletme bilgisi ithal etmeye devam edebilmemiz için yeni yabancı ortaklıklara izin verilmesi beklenirdi. Zira Gazi'nin deyişiyle "mali ve fenni" bilgi ve sermayeye; Batı'lı şirketler sahipti, caydırılmaları halinde yetersiz de olsa geriye tek kaynak olarak dış borçlanma kalıyordu: Tıpkı Karabük (Ingiltere) veya Nazilli (Sovyet) fabrikalarında olduğu gibi. İnönü'nün tüm siyasi kariyerinde Curzon'un, Lozan'daki tehditlerinin gerek dış politika ve gerekse ekonomide aşırı ihtiyatlı davranmaya yönelttiği; bunda Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü sırasında eski komutanı Enver Paşa'nın maceracı davranışları ve akıbetinin de rolü olduğu iddia edilebilir ve edilmektedir Dolayısıyla İnönü, kalkınma konusunda, mümkün mertebe iç kaynakları ve kontrolü altındaki devlet maliyesini kullanmaya çalıştığını söylemek muhtemelen yanlış sayılmaz. İnönü'nün bir devrimci olarak kaderini, yaratacağı milli burjuvaziye teslime yanaşmaması yani devletçilik tercihi de bu aşırı ihtiyatkârlık yanında millileştirmeler ve ScF muhalefeti ve nihayet Sovyet yardımı gibi, olayların cereyanından kaynaklanmaktadır. Pragmatik İnönü'nün tıpkı Z.Gökalp gibi devletçiliği fonksiyonel açıdan savunduğu iddia edilebilir; zira herhangi bir katı ideolojik kalıbın temsilcisi saymak mümkün değildir. Nitekim Cumhuriyet döneminde Maliye Bakanlığımızın, 1961 Anayasası ile DPT'nin kuruluşuna kadar, tarihen bir ekonomi bakanlığı işlevini de üstlenmesi, bu devletçi anlayışın eseridir. Oysa devlet maliyesi, kalkınmak için istikrar ortamı sağlar; fakat kalkınmayı üstlenemez veya başarılı olamaz. Zira kalkınma milli geliri yaratan, piyasaların görevidir. Maliye'nin işlevi, kamu hizmetleri ve finansmanı sınırları içinde kalarak piyasaya etkin düzeyde kamu hizmeti sağlamaktır. Yoksa devletçilik veya millileştirmeler ile kurulan tekellerle piyasayı ikame etmek değildir. Ancak Atatürk ve İnönü arasındaki ihtilafı kişisel bir sürtüşme veya cereyan eden bazı olaylara bağlamak doğru değildır. Çankaya çevresi tarafından İnönü, Klasik Maliye ve Para Politikası (altın karşılığı biriktirme) dolayısıyla "iktisadı mucizeyi" gerçekleştiremeyen veya engelleyen başvekil olarak algılanmış ve Atatürk de ScF denemesi sonrasında aynı sonuca varmıştır ki başvekilini değiştirmiştir. Nitekim Çankaya çevresinden Rıza Soyak, Atatürk'ün bu kaygılarını, 6 Mart 1930 tarihindeki özel konuşması aracılığıyla çok açık bir şekilde aktarır: "Bunalıyorum çocuk büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz… Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde… Ferahlatan pek az şeye rastlıyoruz. Maattessüf memleketin hakiki durumu bu işte. Burada bizim günahımız yoktur." İsmet Paşa'nın hatıratında görevden alınışını, kalkınmanın/iktisadi mucizenin gerçekleşmemesi yerine kişisel sürtüşmelere bağlamasına katılmak pek mümkün değildir. Atatürk, İnönü'nün kalkınma performansının yetersizliği konusundaki kararında haklı idi. Örneğin Batı'da 1936 yılında Keynes Fonksiyonel Maliyeyi kuramlaştırırken biz 1931 yılında Klasik Maliye'yi yani denk bütçeyi buhrana rağmen CHF'nın ilkesi haline getiriyorduk. İnönü, ileride kalkınmanın finansmanı konusunda kendi Başvekili Bayar ile de anlaşamadı. Daha sonra çok partili hayata geçildiğinde ekonomide kalkınmayı başlattığı ileri sürülen; başvekil Menderes'e de ihtiyatlı mizacı dolayısıyla bir yurtsever olarak sürekli muhalefet etti. Kalkınma yeni bir müteşebbisler sınıfı veya sınıflı toplum ile sınıf kavgaları, siyasal ve iktisadı iktidarların el değiştirmesi demekti. Oysa İnönü'ye göre toplum ve ekonomi devletin denetimi altında olmalıydı. Devletçilik ile kalkınma veya sanayileşmenin bu tür sakıncaları yoktu.
Sayfa 117 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.