—- raif… şimdi ben gidiyorum! dedi.
—- evet… biliyorum!
trenin hareket saati gelmişti. bir memur vagon kapısını örtüyordu.
maria puder merdiven basamağını atladı, sonra bana eğilerek, yavaş bir sesle, fakat tane tane:
—- şimdi ben gidiyorum. fakat ne zaman çağırırsan gelirim…dedi.
evvela ne demek istediğini anlamadım.
o da bir an durdu ve ilave etti :
—- nereye çağırırsan gelirim!
bu sefer anlamıştım. ellerine sarılmak, öpmek için atılmıştım. maria içeri girmiş, tren sessiz sedasız hareket etmişti.
bir müddet onun bulunduğu pencerenin yanında koştum, sonra yavaşladım, elimi sallayarak:
—- çağıracağım… muhakkak çağıracağım! diye bağırdım. gülerek başını salladı. yüzü ve bakışları bana inandığını gösteriyordu.
içimde yarı kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.