Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Pupa hava düşünceleri
Fakat Aomame gökyüzündeki hem yeni hem de eski iki ayı gerçekten görüyordu. Bu iki ayın ışıklarının altında gerçekten yaşamıştı. O ürpertici çekim gücünü teninde hissedebilmişti. Lider denilen adamı, otelin karanlık odasında kendi elleriyle öldürmüştü. Ensesindeki o noktaya ince, sivri iğneyi batırdığında uğursuz bir his eline geçmiş, hâlâ da tüm canlılığıyla orada duruyordu. O temas Aomame’nin tenini şimdi bile şiddetle ürpertiyordu. Bir de Lider’i öldürmeden önce Aomame adamın ağır masa saatini beş santim kadar havaya kaldırdığını görmüştü. Bir yanılsama değildi. Sihirbazlık numarası da değildi. Bu, olduğu gibi kabul etmekten başka çarenin bulunmadığı soğuk gerçekti. Bu şekilde Little People Öncüler komününe gerçek anlamda hükmetmeye başlamıştı. Onların ne yapmaya çalıştıklarını Aomame bilmiyordu. Bu, belki iyiliği ve kötülüğü aşan bir şey olabilirdi. Fakat Pupa Hava’nın başkahramanı olan kız bunu, doğru olmayan şey olarak önsezileriyle algılamış, kendi çapında karşı atağa geçmeyi denemişti. Kendi douta’sını gözden çıkararak o komünden kaçmış, Lider’in ifadesi kullanılacak olursa, dünyanın dengesini korumak için Anti-Little People hareketini ortaya çıkartmaya çalışıyordu. Kız, Little People’ın geçip geldiği koridora ters yönden girerek onların geldiği yere gitmeye çalışıyordu. Öykü kızın taşıtı olacaktı. Tengo ise onun ortağı olarak, öyküyü ortaya çıkartmasına yardım etmişti. Tengo’nun kendisi de o sırada muhtemelen, yaptığı şeyin anlamını kavrayamamıştı. Belki de şu an bile anlamıyordu. Nihayetinde Pupa Hava adlı öykü, büyük bir anahtardı. Her şey, bu öyküyle başlıyordu. Fakat ben bu öykünün neresindeyim acaba? O trafik sıkışıklığı yaşanırken, Başkent Otobanı’nın acil durum merdivenlerini Janáček’in “Sinfonietta”sını dinleyerek indiğim sırada, büyük ve küçük iki ayın gökyüzünde durduğu dünyaya, bu gizemlerle dolu 1Q84 yılına sürüklendim. Bu ne anlama geliyor acaba? Aomame gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Ben herhalde, Fukaeri ve Tengo’nun başlattığı Anti-Little People hareketinin koridoruna sürüklendim. Bu hareket beni bu tarafa taşıdı. Aomame böyle düşünüyordu. Başka şekilde düşünmesine imkân yoktu. Sonradan öyküde asla küçük olmayan bir rolü üstlendim. Hayır, başroldekilerden biri haline geldim belki de. Aomame çevresine bakındı. Yani ben Tengo’nun ortaya çıkarttığı öykünün içindeyim öyleyse, diye düşündü Aomame. Bir anlamda ben, onun içindeyim. O, bunun farkına vardı. Deyim yerindeyse kutsal tapınağın içindeyim demektir. Eskiden televizyonda, eski bilimkurgu filmlerini izlediği olurdu. Filmin adını unutmuştu. Bilimadamlarının, ancak mikroskopla görülebilen ölçüde küçültülmüş, denizaltı gibi bir taşıta (bu da aynı ölçülerde küçültülüyordu) binerek vücudun, hastanın damarlarının içine girip, damarlar boyunca ilerleyerek beyne ulaştıkları, normalde imkânsız olan karmaşık bir ameliyatı gerçekleştirmeye çalıştıkları bir filmdi. Koşullar buna çok benziyor olabilirdi. Ben Tengo’nun kan dolaşımı içerisindeyim. Vücudunda dolaşıyorum. İzinsiz giren yabancı cismi (yani ben) dışarı atmak için saldıran akyuvarlarla savaşarak hedefteki hastalığın kökenine doğru ilerliyorum. Sonra Okura Oteli’nin bir odasında Lider’i öldürmek yoluyla, büyük olasılıkla o hastalığın kökenini kesip atmayı başardım. Böyle düşününce Aomame içinde biraz olsun sıcak duygular hissetmeyi başarabilmişti. Ben verilen görevi yaptım. Kuşku götürmeyecek kadar zor bir görevdi. Korkulu anlar yaşadım. Fakat gök gürültüleri altında soğukkanlı bir şekilde ve hataya düşmeksizin işimi başardım. Muhtemelen Tengo’nun gözlerinin önünde. Aomame böyle düşününce kendisiyle gurur duydu. Sonra kan dolaşımı benzetmesini kullanarak şöyle düşündü: Ben görevini tamamlamış eski bir atık olarak bir süre sonra toplardamar tarafından emilecek, vücut dışına atılacağım. Bu, metabolizmanın kuralı. Bu kaderden kaçmak mümkün değil. Fakat neden olmasın? dedi Aomame içinden. Şimdi Tengo’nun içindeyim. Onun vücut ısısı ile sarmalanmış, onun nabız atışlarıyla yön buluyorum. Onun mantığı, onun kurallarıyla hareket ediyorum. Bir de muhtemelen onun metni ile. Ne kadar mükemmel bir durum. Bu şekilde onun içinde olabilmek. Aomame hâlâ yerde oturur vaziyette gözlerini kapattı. Kitabın sayfalarını burnuna yaklaştırıp kokusunu içine çekti. Sayfaların kokusu, mürekkep kokusu. Oradaki akıntıya usulca kendini bıraktı. Tengo’nun kalp atışlarına kulak verdi. Krallık bu işte, dedi Aomame. Ölmeye hazırım, ne zaman olursa.
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.