Gönderi

“Ne garip değil mi Çağatay? Dünya bu kadar güzel. Güneş bu kadar harikulade batıyor. Phi Phi diye bir cennet var, hatta böyle harikulade bir seyir noktasına sahip. Ancak milyarlarca insanın olduğu koca dünyada, şu manzarayı şu an burada izleyip tadını çıkaran sadece ikimiziz. İnsanlar korkularına esir olarak çoğu zaman yaşamayı unutuyorlar.” Isaac’ın kurduğu cümleler çok hoşuma gitmişti. İlgili ve sıcakkanlı bir şekilde cevap verdim: “Her şey bir sebepten ötürü oluyor. Belki de şu an burada baş baş sohbet edebilmemiz için, evren diğer herkesin rotasını bugün başka bir yola çevirdi.” Kurduğum cümle karşısında şaşırmış bir şekilde bana derin bir bakış atıyordu cevap verirken: “Aklımdan geçen cümleyi eksiksiz kelimelerle kurdun evlat. Bazen canım sıkılıyor, derin bir nefes alıyorum ve geçiyor. Bırakın gitsin. Bu kadar kolaydı aslında var olmak ama yaşamak bir çaba gerektiriyordu. Biliyor musun? Ölüm hiçbir şeydir ama bir kalp atışı uzaklıktadır. O yüzden anı yaşamalı, iliklerine kadar tadını çıkarmalı hayatın.” Son kurduğu cümleler beni oldukça etkilemişti. Bir kalp atışı uzaklıkta… Bu yüzden değerini bilmeliydik hayatta olduğunuz her anın. Hava artık kararmıştı. Bu güzel sohbetin ardından vedalaştık. Çok değişik bir adamdı bu Isaac. Sanki gerçekte var olmayan bir dünyada üç-beş dakikalığına gelmiş gibi tüylerimi diken diken eden, aklımı okuyan konuşmalar yapıyordu. Karanlığın içinde motorumla toprak yollardan inerken düşüncelere dalmıştım. Aslında bizi korkutan şey geleceğimiz değildi. Bizi asıl endişelendiren geçmişi tekrar etmekti. Bu yüzden çoğu zaman olduğumuz yerde sekiyorduk. Benimse bu noktada bir geçmişim ya da geleceğim yoktu. Sadece önümdeki toprak yol, motorumun çıkardığı ses ve yüzüme esen rüzgar vardı. Çünkü bulunduğum anın içinden çıkmak istemiyordum.
Sayfa 174Kitabı okudu
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.