Dedikleri gibi şişirilmiş bir yazarın kitabını elime alıyorum sanırken gerçekten ön yargıları yıkarak dili akıcı kalemi zengin bir yazar ile karşılaşıyorsunuz. "Bin muhteşem güneş" kendini bir solukta okutuyor. Başka yerlerde aynı zaman diliminde farklı yaşamların ne zorluklarla hayata tutunmaya çalıştıklarını insanın içine işlete işlete empati kurmasını sağlıyor. Bazı diyaloglar ve kitabın sonundaki Celil'ın kızı Meryem için yazdığı mektup bir ahh gibi insan kalbinde her zaman yerini alacak sanırım. (Kitap nedense bana
Charles Dickens'in "İki Şehrin Hikayesi" romanın giriş cümlesini gözlerimin önüne getirdi: Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü. Bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. Işığın da asrıydı karanlığın da. Hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı. Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu..) Bir kıtadan bir kıtayı bırakın komşu iki ülke arasında sınırın bir tarafından bir tarafına 200 yıllık zaman dilimi olabiliyor. Dünyanın bir yerini cennete çeviren milletler ve bir tarafını cehenneme çeviren milletler. Hepside bu yeryüzünün çocukları. Çok garip ve çok tuhaf ama aynı zamanın diliminde birlikte yürümek....