Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
Gülme
Aristoteles’in Poetika’sında komedya türünden ne kadar az söz edildiğini, birçok kuramcı ve eleştirmenin de daha çok tragedya türü üzerinde durduklarını göz önünde bulundurursak; Henri Bergson’un bu çalışması önemli bir yerde. Başlangıç olarak Henri Bergson’dan bahsetmemiz önemli. Çünkü onun ‘gülme’ ve ‘komik’ çözümlemesi felsefi yaklaşımıyla doğrudan ilintili. Kendisi Sezgisel felsefe yöntemini benimsemiş, Akla karşı olan felsefi düşüncenin temsilcisi bir filozof. Bergson, bilimin asıl bilgi kaynağı olduğunu reddederek; pozitivizmin ve ampirik çalışmaların gerçeği açıklayamayacağını, maddesel doğanın da gerçeğin kendisi olmadığını öne sürer. Ona göre gerçeklik, sezgiler yoluyla elde edilebilir. Ve asıl gerçeklik ise ruhsal yaşamdır. Akla karşı Bergsonculuk olarak da bilinir. Bu kitabında da gülmenin kaynağı ve komik’in niteliğini tespit ettiğini görüyoruz. Bergson, yaşamın durmayan, değişken, ilerleyici ve kesintisiz olmasına koşut olarak insanın da zamanda; bedeni, davranışları, hareketleri, ruhu ve düşünceleriyle her daim devinim halinde ve durmayan bir akışta olduğunu belirtir. Yaşam ileriye dönüktür. Eğer yaşamın bir kuralı varsa o da yaşamın kendisini hiçbir şekilde tekrar etmemesidir diyor Bergson. Ancak insanlar o kadar dikkatli değillerdir. Her olaya, her ana karşı dikkatli olabilseler, karşılaşmalar, rastlantılar olmasa, ilişkilerimiz hareketlerimiz, düşüncelerimiz hiç bozulmasa gülme de ve komik de olmaz diye açıklıyor. Bergson’a göre yaşamın kendini tekrar etmemesinin aksine yaşamın genel aksını bozan katılaşma anlarının, bazen nesneyi bazen ise yine bir nesne olan makineyi çağrıştırdığı durumların, jestlerde, sözlerde ve düşüncelerde meydana gelmesi komiği oluşturur ve buna verilen insan refleksi ise ‘gülme’dir. Komiğin niteliğini ve gülmenin sebebini tam olarak bu şekilde formüle ediyor. Yaşamın normal devinimini bozup kendine öz bir devinim yarattığı Makineleşme durumları ve katılık izlenimleri. Ancak bir çiçek nasıl suyu, toprağı ve güneşiyle yeşerirse, Komiğin de oluşabilmesi için bazı şartlara sahip olması gerekir. Öncelikle İnsan, ancak insana özgü bir durumu komik bulur ve güler. Sandalyeye veya bir kediye gülmeyiz, eğer gülüyorsak insana özgü bir durumu anımsattığı içindir. Konuşan bir papağanın bizi gülümsetmesi bu sebepledir. İkinci olarak duygusuzluğun bulunduğu anlar olmalı. Komik, zekaya hitap eder. Bu sebeple zekanın, heyecanla, üzüntüyle veya öfkeyle meşgul olmadığı, arı halde olduğu durumlarda gülme gerçekleşebilir. Ve son olarak gülmenin bir suç ortağına ihtiyacı vardır, o da diğer insanlardır. Birlikte yapılan, yankıya ihtiyaç duyan bir eylemdir gülme. Gülmenin doğal ortamının toplum olduğunu dile getiriyor Bergson. Komiğin niteliğinin Makineleşme ve Katılık izlenimi nasıl gerçekleşir? Makineleşme ve Katılık izlenimini tetikleyen nedenler; dıştan ve rastlantısal gelişebileceği gibi içten, yani ruhumuza da yerleşip gerçekleşebilir.Örneklendirirsek; Bir kişinin yolda yürürken ayağının takılıp yuvarlanmasıyla, yürüme eylemi bozulmuş, yaşamın akışına karşıt bir katılaşma meydana gelmiştir. Güleriz, komiktir. Bununla birlikte Don Kişot’u da komik buluruz. Onun ruhsal durumunda sistemleşmiş şövalyelik düşleri, ruhunun yumuşaklığını almamış, onu karmaşıklaştırıp ona dahil olacağı yerde, onda parazit gibi görünen, organikliğini bozan bir katılık oluşturmuştur. Düşleri onu sanki bir çerçeveye sıkıştırmıştır, ruh esnekliğini katılaştırmıştır.O gerçekliği kendi düşlerine transpoze eden bir mekanizma gibidir. Makineleşmiştir. Gülmenin doğal ortamı olan Toplum, bir arada yaşamak ister, iyi ve uyumlu bir yaşama erişmeye çalışır. Toplum ve yaşamın devingen bu organik düzeni, bireyden her daim dikkatte kalmasını, bedenin ve ruhun esnekliğini talep eder. Uyumsuzluktan ve ayrıksılıktan rahatsız olur. Somut olarak ortada düzeni tehdit eden bir şey yoktur ama onu tedirgin eder. Böbürlenmeyi, saçma bir kıyafet giymeyi ya da olup biteni anlayamayan birini komik bulur, bunları düzeltmek, bastırmak ister, organikliğini bozan katılaşmadan şüphe eder ve bir jestle, gülmeyle karşılık verir. Bergson’a göre gülme bir cezadır. Komiğin niteliği biçim, hareket ve sözde aynı şekilde meydana gelir. Uzun burunlu ya da şişman birine gülme isteği, karikatürize edilen çizimleri anımsatmasındandır. Adeta doğa kendiliğinden karikatürize ediyordur, estetik olmayan biçimleri bizim hayal gücümüze bırakmıştır. Yüzde ve bedendeki biçimsizlikte katı, organik olmayan somut bir şeyin varlığından kuşkulanırız. Biçimsizlikle somutlaşma kuşkusu kadar nesneye benzemek de komiktir. Mesela Sancho Panzanın, horlamasıyla göbeğinin inip yükselmesi bir balonu, bir nesneyi anımsatmasındandır. Makine izlenimi yaratan her türlü tekrarlama, tersine dönme ya da kartopu gibi gittikçe büyüyen devinimler aynı şekilde komiktir. Kuklalara, Hacıyatmazlara gülme sebebi de makine izlenimi verdiği içindir. Öz devinimi olan oyuncaklar olması sebebiyle güleriz. Atılan topun tam olarak aynı noktaya gelip çocukları güldürmesi, tersine dönen bir mekanizmayı andırması sebebiyle; ya da bir kafa emojisini tek başına olduğunda değil de yan yana iki tane gördüğümüzde gülmemiz bir yineleme sebebiyle komiktir. Palyaçolara veya Komedi Oyunlarında Tiplemelere gülme sebebimiz de tam olarak budur: defalarca tekrarlanan jestler, mimikler komiktir. Yineleme ile gelen makine izlenimi. Aslında tekrarda olmaması gereken hareketler, takılıp kalmıştır ve bozuk plak gibi görünür. Nesneye benzemek kadar ona öykünmek de komiği doğurur. Bir Palyaço herhangi bir nesneye öykünüp o sırada beden formuyla bir anda ağaç oluverirse çocukları güldürecektir. Vodvillerde bir sahnenin soylular tarafından oynanıp; yine aynı sahnenin hizmetçiler tarafından oynanması, komiği yine bu sebeple doğurur. Yineleme bu defa olayların tekrarlanmasıyla gerçekleşmektedir. Ya da karakterin oyun başındaki pozisyonuna hiçbir şey değişmemiş gibi aynı noktaya geri dönüşü, olayların tersine dönmesi sebebiyle komiktir. Don Kişot’un konakladığı handa Sancho Panza’nın devirdiği bir kova ile başlayan aksiliklerin kartopunun yuvarlanması gibi büyüme hali alması komiğin yine makine niteliğini gösterir. Bu makineleşme ve katılık izlenimi, düşüncelerde ve söz komiğinde de görülür. Esprinin, Parodinin, ironinin, mizahın içinde de bu katılık saklıdır. Düşüncelerimiz ve sözlerimiz, kendi aksında dalgın bir şekilde devinim haldeyken bizi uyandıran yine komiğin bu niteliğidir. Mecazi söylenmiş bir söz gerçek anlamında kullanıldığında ya da düşüncemizin somuta çekildiği durumda komik doğacaktır. “Tüm sanatlar kardeştir” dediğimizde dile ve düşünceye aykırı bir katılaşma yoktur düşünce de dil de dalgındır, “Tüm sanatlar amcaoğludur” dersek düşüncemiz akrabalığı düşünmeye başlayacak somutlaşmayla komik doğacaktır. Henri Bergson Komedide yineleme ne ise sözde aktarım odur diyor. Mecazen söylenen bir söz gerçek anlamına çekildiyse nükteli bir söz doğacak. Ciddi tonda oynanan bir sahnenin ciddi olmayan başka bir tonda oynanır halde aktarılmasıyla Parodi, kötü bir özelliğin iyi bir özellik gibi aktarılmasıyla abartma, ya da gerçek olmayan bir düşüncenin gerçekten öyleymiş gibi aktarılmasıyla ironi doğacaktır. Mizah da bu şekilde bir aktarımın sonucundan başka bir şey değildir. Ahlaksal bir durumun bilimsele aktarılması, Ticari jargonların Evliliğe aktarılması ile Mizah yapmış olursunuz. “Nihayet İnsanlık öldü, haber aldığımıza göre uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen İnsanlık, dün hayata gözlerini yummuştur.” Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı kitabından olan bu pasaj, mizaha çok güzel bir örnek. İnsanlık gibi soyut bir kavramı gazete haberi diline aktarmış aynı zamanda somutlaştırarak insan olarak düşündürmüştür. Toplumun uyum istediğini, beden ve ruh esnekliği talep ettiğini söylemiştik.Bu sebeple, Komedi sanatı yarar gözettiği için diğer sanatlardan amaç ve yaratım itibariyle ayrılır. Bergson; Komedi sanatını, Sanatın konusu ve niteliğine değinerek diğer sanatlardan nasıl ayrıştığını nefis bir şekilde açıklamıştır. Henri Bergson’a göre sanat, düpedüz gerçeğin görülmesinden başka bir şey değildir. Yaşamımız esnasında tüm algılarımız, dışsal veya içsel olarak pragmatik davranışlarımıza yöneliktir. Bir keçiyi sadece ismi, niteliği ne işe yaradığı ve birden fazla ise o sırada kaç tane olduğu ile nesne olarak algılarız. Ancak sanatçı onu nesne olarak değil güzel, çirkin, yorgun veya kırpılmış bir keçi olarak, yarar gözetmeden, biricik olarak görür. Sanki bir perde vardır duyularımızın, ruhumuzun, zihnimizin önünde. Ancak sanatçılarda ince bir perdedir bu, perdeyi aralayıp diğer insanları dahil eder yarattığı sanatına, gerçeğe bakmamızı sağlar. Duyularımızdan kaçan dış gerçekler kadar, hissettiğimiz duygular da kendimizden gizlenir. Gerçek içimizde de bizden kaçar. Hissettiğimiz duygular sadece tanımı yapılmış olan dışa vurulan biçimleridir. Hamlet’i de özel yapan budur. Yazar gizlenen gerçeği görüp çıkarmıştır ruhunun derinliklerinden. Shakespeare, ruhunda gerçekleşen karmaşanın gizemini aralamıştır. Yüreğindeki en derin kuşkuları, kararsızlıkları, çözümsüzlükleri simgeleştirmiştir onda. Hamlet’i aynı zamanda evrensel yapan,onun insanlara genel benzerliği değildir. Sadece sanatçının ruhunda meydana gelebilecek ve bir daha başka ruhta canlanamayacak kadar eşsiz bir yaratım olmasıdır. Dram sanatı insanın doğasını, ruhumuzda meydana gelen volkanik patlamaları gösterir. Bu patlamalar sürekli olsaydı tutkularımız hiçbir şekilde durulmasaydı, eğer, büyük bir kaosa sebep olabilir, toplum olarak bir arada yaşamamız mümkün olmayabilirdi. Bazen sönmüş bir yanardağa atılan bir taş misali baskıladığımız tutkularımız, arzularımız içimizden ya da dışarıdan tetiklenip aktifleşebilir, çatışmalarla kendini gösterir, doğamız gerçeğini ortaya çıkarır. Dram sanatında, Eyleme dökülen ya da dökülemeyen tüm çatışmalar bir nevi toplumdan öc almaktır Bergson’a göre. Ancak komedi sanatı, dramın ve diğer sanatların aksine doğamızı yansıtmaz. Düzeltme kaygısı ile genel toplum uyumunu hedefler, uyumsuzlukları gidermek ister ayrıksılıkları bastırır. Dram yazarı, nasıl içten bir gözlemle karakterleri kendi ruhundan doğurup canlı bir insana dönüştürüyorsa,bu şekilde sanatını oluşturuyorsa Komedi yazarı da dıştan bir gözlemle oluşturur sanatını. Yazar; geneli uyumlaştırmak, ayrıksılıkları göstermek, gülmeyle cezalandırabilmek için karakterleri veya durumları gözlemleyerek tespit etmek zorundadır. Dram sanatındaki gibi içinden doğuramaz onu. Çünkü yazarın, kendi bilincinden kaçan durumları komiktir bunu göremez, kendine bakmayı ihmal eden komedi kahramanı üzerinden bunu gerçekleştirir. Görmüş olsaydı bile komik taraflarını, içsel motivasyonuna bağlar bu durumda uzak açıyı kaybeder, dramatik bir hal alırdı sanatı. Komedinin yararı da gerçekleşemezdi. Bu dış gözlem, yer yer acımasız, bazen adaletsiz olabilir. Toplumun güldüğü ve komik bulduğu durumların ahlaken iyi veya kötü olmasının önemi yoktur, ayrışması uyumsuzluk göstermesi yeterli. Dürüst bir karaktere sahip olan birinin kekeme olması veya sakar olması onu komik yapabilir. Don Kişot’un da kahramanlık ülkülerinin, adaletsizliğe açtığı savaşın hiçbir önemi yoktur. Gerçeğe karşı düşlerini dayatması yeterli alay edilmek için. Henri Bergson, doğamızda en ufak bir kötülük dahi taşımasaydık gülmenin, komiğin olmayacağını söylüyor. Bu kadar gevşetici, eğlendirici bir eylemin içimizdeki kötücül ve domine edici dürtülerimizle doğrudan bağlantılı olması çok çarpıcı.
Gülme
Gülme
Henri Bergson
Henri Bergson
Gülme
GülmeHenri Bergson · Ayrıntı Yayınları · 2012778 okunma
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.