Kısa bir süre okuduktan sonra, gözkapaklarının ağırlaşmaya başladığını hissetti. Alışkanlıktan olacak, kötü alışkanlıktan. Meslekte de yeniyim: acemilikten olacak. Ayağa
kalktı; suyun yanına geldi, başını ıslattı; ıslak ellerini boynunda dolaştırdı. Mendilini ıslattı, başına koydu. Henüz rahatlama isteğinden kurtaramadım kendimi. Çabuk teslim
oluyorum medeniyete. Ağaçların arasında dolaştı. Bodur
bir ağacın iki kalın dalının arasını beğendi; otomobilden bir
minder aldı, bir sıçrayışta ağaca çıktı. Çevikliğimi gördün
mü Olric? Filozoflar atlet olsaydı, ya da atletler filozof...
durumun fazla değişeceğini sanmıyorum. Ben de efendimiz. Yazık. Tarzan’ın bize anlatacak ne kadar şeyi birikmiştir. Kim bilir? Tarzan gibi çok yazar var, efendimiz. Eşsiz
maceralarını sürükleyici bir biçimde yazmışlar. Bu kitapları
bile, midesi sağlam olmayan insanlar okuyor Olric. Tarzan
ne derdi bunları okusaydı? Sıkılırdı herhalde efendimiz.
Doğru: aydınlardan başka hiçbir kalabalık kendi hakkında
yazılan eserleri okuyacak sabrı gösteremez. Aman bizi de
ne güzel anlatmış, ne kadar da böyleyiz, demezler herhalde.
Derler efendimiz derler. Demesinler o halde Olric.
İnsanları
artık olmaları gerektiği gibi düşünmek istiyorum. İnsanlar,
artık aydınlara verdikleri umumi vekâletnameyi geri alsınlar istiyorum. Bütün bunlar çok söylendi efendimiz. Bütün
bunlar artık yapılsın istiyorum. Bu insanlardan biri, şimdi yanınızda olsaydı canınız çok sıkılırdı, sanıyorum. Onlar da
artık sıkılsınlar kendilerinden: böyle olsun istiyorum. Aramızdaki duvarları yıksınlar istiyorum. Duvarları yıkmayı
akıl ederlerse sıkıcı olmamayı da becerirler Olric. Yapamazlar, efendimiz.
Alice’in dünyasında kahramanlar bir konunun içinden çıkamayınca, hemen başka bir konuya geçerler.
Biz de öyle yapalım Olric. Ben de insanları ve özellikle
işin içinden çıkamayan insanları seviyorum Olric. İnsanlarla görüşmek istiyorum: acaba kabul günleri ne zaman, biliyor musun? Sizden çekinecekler efendimiz. Olsun. Ben bir
kutu şeker yaptırırım giderken. Zor, oyunu bozar. Üstümüze başımıza çekidüzen veririz. Sabahtan beri kimseyle çatışmadık Olric. İyi bir işaret bu. Onlara anlayacakları bir biçimde sesleniriz. Çeşitli hileler buluruz derdimizi anlatmak
için.
Bir şey söylerken başka bir şey demek isteriz. En olmadık şeyin içinden çıkarız. Ne bileyim, mesela, limon şekerlerinin içine küçük mâniler yazarız; derdimizi anlatırız
usul usul. Vatandaşın hem ağzı tatlansın, hem beyni sulansın: öğrenmek istersen iyiyle fenayı, seyreyle bir kenardan
yalan dünyayı. Olmadı. Alışacağız. Zamanla. Arıyorsan ahlaktaki manayı, muhakkak okumalısın İsa’yı.
Buldum: iki tane
düzen vardır, birini ortadan kaldır. Geleceğinizi tehlikeye
atıyorsunuz, efendimiz. Sabırlı olmalıyız. Kimseye zararlı
olmayan bir mâni bulacağız sonunda. Dolaştım yedi düvel
dört iklim, bulamadım bir tane daha Selim. *Henüz dolaşmadınız efendimiz. Anlaşıldı: incitmek istemiyorsan efendini, tuzlayıp tenekeye bas kendini. Sırtını ağaca dayadı, okumaya devam etti.
Acıkıncaya kadar okudu. Yemek vakti gelmiş Olric.
Bir
kasabaya ulaşalım da “Bizim Lokanta”da karnımızı doyuralım. Artık her şey bizim.