Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

126 syf.
·
Puan vermedi
bu dünya baş eğdiremez bana, istediğini yaptıramaz”
İyi okumalar dilerim. Umarım iki kelamı bir araya getirip Leyla Erbil’i birazcık da olsa anlatabilirim. Leyla Erbil’den ilk okuduğum kitap olmakla beraber yazarın da ilk öykü kitabıdır Hallaç. Yazarı daha önce Türkiye’de Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilen ilk kadın yazar ve kendi çağdaşları dışında farklı kalemi ve bir tarzı olduğunu biliyordum. Ayrıca Ahmet Arif’in “Leyla ! Çaresizliğimden gayrı hiçbir kabahatim yok benim. Aşına, Ekmeğine, Kahrına, Karanlığına, Özlemine, Umuduna kat beni.” Ya da “Canım Benim, Bilir misin, "canım" dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.” böyle dillere destan olmuş, efsaneleşmiş sevdasını da bilirdim. Şimdi eserle ilgili analize gelebiliriz. Hikaye 3 bölümden oluşur. Birinci ve üçüncü bölümden bazı hikayeler tamamıyla sürrealist akımın tekniğiyle yazılmış. İkinci bölüm ve diğer bölümlerin bazı hikayeleri olay hikayesi şeklinde kaleme almıştır. Burada şunu görüyoruz yazar hem durum hem olay hikayesini ya da postmodern tarzında yazabilecek bir kalem gücünü olduğunu ıspatlıyor hem de daha ilk öyküsünde. Ama ilk bölümü sürrealist hikaye ile başlamasaydı sanki daha iyi olurmuş çünkü anlaşılması için hayli gayret gerekir ve hatta kitabı bırakma hevesine bile girebilirsin. Şahsen ben kendimi çok zorladım bırakmamak için ve sonunu getirdim. Sürrealist bir metin olduğu için öncelikle bilinçaltı kavramından kaynaklı olarak anlaşılmaz oluyor. Sürekli bir bilinçaltı ve bilincin bir çatışması altında savaş veriyor. Bilinçaltına yöneldiğinden çocukluğa dönmeler, düşüncelerini çok savruk şekilde belirtmesi , aşırı derece imge kullanması gibi şu anlaşılıyor ki ikinci yeni şiirinin nesirde ortaya koyduğunu Leyla Erbil’in nesirde meydana getirdiğini görüyoruz. Karakterler genelde kadın olmakla beraber sürekli topluma karşı, toplumun değerlerini kabul etmeyen bunlarla çatışan ve bu nedenle kendini yalnız hisseden yine de toplumdan kopmayan kahramanlardır. Sürrealist bir tavırla yazıldığından bolca sembolik ifadelerle aslında yazar kendini anlaşılmaz kılıyor ve bu anlaşılamamazlık çokta umrunda değil çünkü toplumun değer ve yargılarını benimsemeyip bu değer yargıları prostesto edercesine “Böyleyim işte, işim gücüm yoksa, canım da yüzmek istiyorsa, ya çevrem ne der diye düşünmem, atlatmam kimseyi, kalkar giderim…” kendi değerleriyle yaşar. Aslında kahramanlar bu toplumda varoluşsal sorunlar yaşar bu nedenle sürekli acı çeken bir tarafları vardır. Buna rağmen kahramanlar yaşama dört elle sarılıdır. “Yaşam açgözlüsüyüm” Kahramanların isimleri bile sadece ilk harfledir ki toplumun verdiği isimleri bile reddeden, kendini bir bilinmezliğe vuran, tanınmayı kabul etmeyen bir tarafı var. İşlediği temaların başında aşk geliyor fakat bu aşk gerçekten duygulara dayalı değil daha çok akıl ve mantığa dayalı fakat bu usluk insanların kendince hayal ettikleri bir portresel düştür. Bunun yanında İnsanın, seviyi bir duygusallıktan, heyecandan ya da tinsellikten ziyade tensel olarak kabul edip bunun karşılığında bir fayda ya da saf çıkarcı bir anlayışın içinde kabul eder. İnsanların aşklarından ziyade bu sevileri sadece karşısındakinden beklenen bir fayda olarak betimler. Başka bir yönüyle de seviyi kişinin kendi düşünceleriyle kurduğu bir düş olarak görüp o düşe kendi idealleri çerçevesinde oluşan bir tiplemeyle doldurur. Yani kişi kendi maşukunu kendisi oluşturur ve öyle bağlanır. Kısaca kendi düşünün kurbanı olan insanları görüyoruz. Kelime hazinesi muhteşem bir kalabalık oluşturur ki Eski Türkçe’den (nen/şey) bile kullandığı kelimeler var. Sürrealist bir metin olduğundan bazen noktalama işaretlerine yer vermez, bazen de küçük yazılması gerekirken büyük , büyük yazılması gerekirken küçük harflerle yazar. Burada aklı reddettiğini görüyoruz. İç çözümleme, bilinçaltı tekniğini, geriye dönüş , iç monologları muhteşem şekilde kullandığını da ayrıca belirtmeliyim. Şunu da söylemeliyim ki durum hikayesiyle beraber olay hikayeciliğini de gayet başarılı bir şekilde ortaya koyar. Olay hikayeciliğinin durum hikayeciliğinden aşağı kalır yanı yoktur. Kutsal Aile hikayesini de çok beğendiğimi söylemeliyim. Özellikle geçmişine sahip çıkma ve gençelerin tarihini araştırıp eleştirmesi yönüyle. “ Tarih sadece tarih değildir, halka her şey anlatılmaz”
Hallaç
HallaçLeyla Erbil · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2013403 okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.