Değer yargılarımızın kaynağı yasa, devlet, kanun mudur; yoksa inandığımız din, inanç başka bir deyişle Tanrı mıdır?
Kimsenin birbirini görmediĝi bir salgında, bin yıllar boyu düzelte düzelte oluşturduğumuz bu "Ahlak" kavramının bir önemi kalıyor mu? Yani kokusu burnumuza gelen o ekmeği sahibinden zorla almamıza engel olacak ne kaldı? Aklımızla ve diğer hayvanlardan farkımız olan o sosyal yeteneklerimizle meydana gelen "Toplum" kavramı da yok oldu. Artık bir toplum değildik bir bireydik çünkü kimsenin kimseye faydası yoktu kimsenin kendisinden başkasını düşündügü de yoktu. Yani toplum olmanın gereği olan o mutualist ilişki kaybolmuştu, herkes tek başınaydı artık. Vahşi doğadaki hayvanlardan pek bir farkımız kalmamıştı bir nevi.
Suç oranları tahmin edileceği gibi artmıştı. Peki ya suç işlemeyenler? Yasalara hâla uymalarına zorlayan şey neydi? İyi olmaya devam etmenin nedeni nedir? Kendi benliğimiz mi, Tanrı mı yoksa salgın anında otoritesi zayıflamış olsa da hâla devlet mi?
Bunlar bana göre kitapta cevabı net verilmeyen ve net verilmemesi hoşuma giden sorulardan bir kaçıydı.
Henüz okumayanlara tavsiye ederim çok güzel kitap:)