Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

687 syf.
10/10 puan verdi
Bir bit miyim, yoksa insan mı?
Bir katil, nasıl olur da dünyada en sevilen roman kahramanı olabilir hiç düşündünüz mü? Mertlikleri, iyi yüreklilikleri ile gönülde taht kurmuş onca kahraman varken Raskolnikov gibi, kendisini bir “bit” gibi gören, iki insanı baltasıyla canice öldüren katil, neden bu kadar sevildi? Acaba hepimiz içimizde reaktif bir Raskolnikov ruhu mu barındırıyoruz? Cevaplanması kolay olmayan bir soru bu. Birisi bana edebiyatın ne kadar güçlü olabileceğini sormuş olsaydı, kuşkusuz ona hemen bu eseri örnek gösterirdim. Zira bu eser, edebiyatın bir katili bile bütün dünyaya sevdirtebileceğinin kanıtıdır. Bunu becerebilmek ise olağanüstü bir yazarlık dehası gerektirir. İşte tam da bu sebeple yazar denince akla gelen ilk isim Dostoyevski’dir. Namı değer “psikologların babası…” Suç, gizem, psikoloji, gerilim, aşk, tarih, polisiye… Neredeyse hikaye anlatma sanatına ait her şeyden izler var kitapta. Bireyselliğin, içsel çatışmaların kitabı olduğu kadar bir toplum eleştirisi de aynı zamanda. Vicdan, adalet, ahlak ve etik gibi kavramları çok yönlü olarak sunarak, birbirinden lezzetli farklı yemeklerin bulunduğu bir ziyafet veriyor Dostoyevski bu başyapıtıyla. Okumayan kişi eksiktir, yarım kalmıştır! Abartıdan arındırılmış bu övgülerimden sonra izninizle kitabı daha detaylı irdelemek istiyorum. Bu noktadan sonra belirtmeliyim ki ciddi SPOİLER içeriyor inceleme. ~~~ RASKOLNİKOV’UN AŞAĞILIK KOMPLEKSİ Raskolnikov, kitabın son sayfalarında da belirtildiği üzere, bir yangında canını hiçe sayarak insan kurtarmış, açlıktan kırılmış arkadaşına ve ailesine tüm maddi imkanlarını harcamış dürüst ve iyi bir insandır. Böylesi birini baltayla cinayet işlemeye sürükleyen şey neydi peki? Bu soruya Raskolnikov’un kendi yazdığı bir makale üzerine polis memurları ile girdiği tartışma bölümünde cevap veriliyor. (Bu bölüm kitapta en sevdiğim bölümdü) Raskolnikov’a göre insanlar ikiye ayrılıyor; sıradan insanlar ve üstün insanlar. Sıradan insanlar yasalara uygun yaşayan, uysal, köle ruhlu insanlardır ve bunlar toplumun büyük bir kesimini oluştururlar. En ufak suçlarda cezalandırılmalarının sebebi sıradan olmalarından kaynaklanmaktadır. Bir de üstün insanlar var; Napolyon, Cengiz Han, Büyük İskender gibi tarihte nam salmış karakterler. Bu üstün insanlar gerektiğinde toplu katliamlar yaptıkları, savaş çıkardıkları ve binlerce insanın ölümüne sebep oldukları halde “insanlığın kurtarıcısı” sayılırlar. Onlar bütün cezalardan muaftır çünkü onları sıradan insanlardan ayıran cesarete sahiptirler ve bu cesaretleri, onlara insanlığa hükmetmeyi armağan etmiştir. Raskolnikov, ne kadar dürüst ve iyi bir insan olmuşsa da kendisini ikinci grupta yani üstün sınıfta görmek istemiştir. Bu düşüncesini hem kendisine hem de dünyaya kanıtlamak adına, insanların kanını vampir gibi emen tefeci bir kadını öldürmeye karar verir ve eyleme geçirdiği sırada istemeden başka bir masum canı da öldürmek zorunda kalır. Raskolnikov, eyleminden sonra aklını yitirmiş gibi davranarak herkeste şüpheler uyandırsa da yakayı kurtarır. Ama yakasından düşmeyen bir gerçek daha vardır. O da Raskolnikov’un katil olmasından ötürü duyduğu vicdani rahatsızlıktır. Üstün sınıfta yer alan liderler şüphesiz onun gibi vicdan azabı çekmezdi ancak o nefes aldığı her an derin hezeyanlar yaşıyordu. İntihar etmeyi bile kaç kez düşünmüştü ancak bir karış toprağın üstünde hiçbir şey yapmadan yüzlerce yıl yaşardı ölmektense. Ölmeye cesareti yoktu… Üstün insanlar doğaları gereği ölmekten korkmazlar, öldürdüklerinde ise vicdan azabı bir kenara en ufak bir pişmanlık duymazlar. Bu gerçekler ona, aslında üstün sınıfta olmadığını, yaptığı kendince “ufak” katliamdan ötürü derin acı çeken sıradan bir insan olduğu gerçeğini gösteriyordu. Bu gerçek onu mahvetmiş, kendisi hakkında bildiği ve inandığı tüm gerçekleri derinden sarsmıştı. Raskolnikov’un baltası, onun aşağılık kompleksiydi. Kendi geliştirdiği teorisi tarafından yıkılmıştı. Sıradan bir insan olmanın verdiği eziklik duygusu altında her geçen gün artan bir ızdırap yaşıyordu. Bu acıdan kurtulmanın tek yolu, bütün dünyaya “Ben öldürdüm!” diyebilmekti ama bu öylece yapılabilecek basit bir şey değildi. Bir suçu gerçekleştirmek kadar o suçun itirafı da oldukça güçtür ~~~ KARANLIKTAN AYDINLIĞA KARAKTER GELİŞİMİ Raskolnikov’u cinayete götüren başka bir faktör daha vardı. O da toplum içinde hissettiği derin yalnızlığıydı. Ailesinden uzaktı, bir dostu yoktu, hayatının aşkı ile tanışmamıştı. Öylesine sokaklarda dolaşan, sefaleti iliklerine kadar hisseden, gelecekten bir umudu kalmamış şekilde yaşıyordu. Tanıdığı tek insan oda hizmetlisi Natasha idi. Hukuk öğrenimine devam edebilmesi için para kazanması gerekiyordu. Tefeci kadını öldürüp soymak yerine özel dersler vermeyi düşündü ilk. Kendisine ders bulması için eski bir tanıdık olan Razumihin’in kapısını çalar ancak sonradan vazgeçer. Razumihin ise bu ilginç tanıdığın peşini bırakmaz ve sağlam bir dostluğun temelinin atılmasında önemli bir rol oynar. Cinayet sonrası Razumihin ile pekiştirdiği dostluğu, Raskolnikov’da güven duygusu yaratmış, çok sevdiği insanları yani ailesini ona emanet etmeyi bile düşünürek gönül rahatlığıyla teslim olabileceğine inanmıştır. Razumihin olmasaydı belki de Raskolnikov bütün bir ömür hastalıklı şekilde yaşayacak onu bu hezeyanlardan kurtaracak itirafı ailesini yalnız başına bırakmamak adına asla gerçekleştirmeyecekti, ancak unutulmamalıdır ki dostunun varlığı tek başına bu itirafı gerçekleştirmesine de yardımcı olamazdı. Sonuç olarak hayattan tüm ümidini çekmiş bir delikanlıydı, geleceğe umutla bakabilmesi için bir sebebe ihtiyacı vardı. O sebebi ise trajik şekilde tanıştığı bir fahişede, Sonya’ da bulacaktı. Sonya, Raskolnikov’un hayatında bir kırılma noktası yaratmış, onun ruhununun karanlık dehlizlerine fener olmuştu. Bir katilin bir fahişeye olan aşkı olmasaydı eğer, Raskolnikov içini kavuran gerçekleri kimseye açamayacak, bütün bir ömür yalnız ve anlaşılmadığını hissederek acı içinde yaşayacaktı. Sonya onu yeryüzünde en az yargılayan, sırrını ilk bilen buna rağmen ona sonsuz şefkatle yaklaşan tek kişiydi. Sonya’nın Raskolnikov’a kestiği acı reçete ise Raskolnikov’un bütün insanlığa “ben öldürdüm!” diye haykırmasıydı. Raskolnikov’u yakıp kül eden vicdan azabını söndürülebilmenin tek yolu buydu. Bedel ödemesi gerekiyordu. Bu bedeli öderken de dışarda kendisini bekleyen güzel bir geleceğin olduğunu bilmesi gerekiyordu böylece bütün zorluklara katlanabilirdi. Nitekim öyle oldu ve Raskolnikov teslim olur. Kürek cezasındaki yılları, Sonya ile olan gelecek hayalleri ve bu hayalin yaşattığı mutluluk hissiyle su gibi geçer ve kitap noktalanır. Raskolnikov’u çöküşe götüren yalnızlığı ve tek başınalığıydı. Kendini avutmak adına üstün insan teorisine sığınmıştı fakat yanılmıştı. Onu bu karanlıktan kurtaran ise “başkaları” olmuştu. Raskolnikov, insanın insana olan mecburiyetinin sembolüdür! ~~~ SONUÇ OLARAK “Suç ve Ceza” İnsanın bireyselliği, yalnızlığı, sosyal muhtaçlığı, güç istenci, hırsları, içsel çatışmaları, korkuları ve kaygıları üzerine yazılmış, toplumu vicdan ve etik olgular üzerinden şekillendirmeye, yoksulluk teması üzerinden bir sistem eleştirisi geliştirmeye çalışmış, bir çok yönden edebi değer taşıyan onlarca farklı kitap kategorisine sokabileceğimiz benzersiz bir eserdir. Eseri okurken zaman zaman kendimi kaybolmuş, zaman zaman ise keşfetmiş hissettim. Sahnelerin ustalıklı tasviri, diyalogların benzersizliği üzerine övgünün ne kadar suyunu çıkartsam az kalır. Eeee bir Dostoyevski dünyaya bir kere geliyor ne de olsa öyle değil mi? Okumayanlar için ufak bir tavsiye: Kitabın nispeten büyük hacimli olmasına aldanmayın su gibi akıyor, ancak berrak zihinle sindire sindire okunmasını tavsiye ediyorum, böylelikle eserden yüksek doyum alacağınıza emin olabilirsiniz. ~~~ İncelememi buraya kadar okuduğun için teşekkürler sevgili okur :)
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,1bin okunma
·
2 artı 1'leme
·
362 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.