Hayatın orta noktasında kalmış gibi hissediyorum. Bir adım geri atsam sanki batacak, bir adım ileri atsam sanki dünyalar benim olacakmış gibi hissediyorum. En son ne zaman çok mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Hâlbuki küçücük şeylerle bile mutlu olan bir insanım. Ama şu an en son mutlu olduğum zamanı bile bilmiyorum. Hayat dediğin beş saniye sonrasının garantisinin olmadığı bir şey değil mi? Peki biz niye bu kadar ap*alız? Neden mutlu olmak yerine sürekli üzmeyi, kırmayı seçenleriz?
Dünya hevesleri bizi bu kadar mı baştan çıkarıyor, bizi bu kadar mı düşünemez, ne istediğini bilemez hâle getiriyor.
Ben, bugün çok sevdiğim bir şeyden; bana zarar veriyor diye, vazgeçme noktasında vazgeçerim. Ama o vazgeçme noktasına kadar elimden ne geliyorsa yaparım. Çalışırım, didinirim, çabalarım. Gerek aile ilişkilerim olsun, gerek çok istediğim bir hayal olsun.. ne olursa olsun, ne kadar çok istiyor olursam olayım, ne kadar çok seviyor olursam olayım.. o vazgeçme noktasına geldiğimde geriye bakmam. Sonuçta insanlar benim mutluluğum için çabalamıyor, evren benim için bir şeyler yapmıyor, hayat bana gülmüyor. Ben mutluluğu hak ettiğimi düşünüyorsam ben yapmak zorundayım. Kendim için, iç dünyam için. Dış dünya gram umrumda değil artık.
Ben hep birileri mutlu olsun diye kendimden ödün verdim, hep ince düşünceli davrandım. İsteyerek, içimden gelerek!
Hayata hep gülerek baktım, pozitif baktım. Hayat bana karşı böyle olmadı.
Hayat bana hiç âdil davranmadı. Hak etmediğim bir çok şey yaşadım, gördüm. Hak ettiğimi düşündüğüm çoğu şey içimde ukte kaldı. Kafamı gece her yastığa koyduğumda "keşkelerle" uyuyakalıyorum. Sıkıldım bu durumdan artık.
O yüzden hayatın orta noktasındayım. Ya bir adım ileri atacağım ya da bir adım geri.
İleri adım atma umuduyla cümlemi üç nokta ile bitireceğim. Bunun devamı olacak çünkü...