Bir keresinde, bir yerde insanın ağlaması gerektiğini öğütleyen bir şey okumuştu. Ne ki nasıl ağlaması gerektiğini bilmiyordu. “Ağlayıp n’apacaksın kardeş?” demişlerdi ona. Şaşırmış, bocalamış, işin içinden çıkamamıştı. Sonra kendini zorlayarak: “Belki böyle ilerleriz” demişti. Bu kez de: “İlerleyip n’apacaksın kardeş?” demişlerdi. Gülünç düştüğünü sanıyor, gülünç düşmüş olmaktan korkuyor, ama korkusunu hissettiği anda bu kez de nefsinin bir başka oyununa gelmiş olduğunu derinden derine duyumsuyordu.