Anlamazdık, anlamayınca dayak yerdik, dayak yedikçe hiç anlamazdık. Dersler katlanılması imkânsız bir işkenceye dönüşürdü. Yeryüzünde okul okuyan herkesin benzer işkencelerden geçtiğini zannederdik. Okul okumuş insanlar gözümüzde bir başka büyürdü. Bunca işkenceden zaferle çıkmayı başarmış herkes ilahtı gözümüzde. Bizse beceriksiz aptallardık sadece. Nefret ederdik kendimizden, konuştuğumuz dilden. Kürtçe konuşuyor olmak bir akıl hastalığıymış gibi iyileştirmeye çalışırdık kendimizi. Ama ne yaparsak yapalım hep aynı aptal çocuklardık.
Birinci sınıftayken öğretmen “ders bitti , haydi doğruca eve gidin “ dediğinde hepimiz oturduğumuz yerden sessizce öğretmene bakardık . “ Eve , eve hadi gidin “ derdi . Ev’inin Kürtçe karşılığı bu’dur ve öğretmen eliyle “bu, bu “ derken neyi kastediyor diye o tarafa bakardık . Evet dışardan bakınca işin içinde bir aptallık olduğu kesindi, sadece kimden kaynaklandığı net değildi.