Ahmet Yesevi'nin ''zikir'' meclislerinde, erkeklerle birlikte örtüsüz kadınların bulunmaları, Mâveraün-Nehr ve Horasan sufileri ve ilahiyatçılarının şiddetli tenkidlerine yol açmıştı. Bu menkabeyi anlatan müteassıb sünni nakşbendi dervişi, her ne kadar onu tamamıyla bir iftara olarak telakki ediyorsa da, bu menkabenin şekli dahi bize, aksine, onun tarihi bir vakıayı gösterdiğini anlatıyor. Gerçekten hiç şüphe yok ki, eski Türk ailesinin mâderşahî vasfı dolayısıyla, kadına hala büyük bir önem veriliyor ve kadınlar İslami hükümlere rağmen, halk toplantılarında bulunabiliyorlardı. Bu âdet, göçebe hayatını muhafaza eden Türkler'de günümüze kadar da devam etmiştir ve örtünme adeti, başlangıçtan beri, tabii ki ancak İslam hakimiyetinin kendisini diğer yerlerden daha fazla hissettirdiği şehir ve kasabalarda yerleşmiştir.
''erkek kadın bir ehl-i hak meclisinde birleşerek beraber zikr ve ibadet ederlerse kalplerinde kin ve düşmanlık kalmaz.''