Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

18. yüzyılda, sultanın Balkan eyaletlerindeki Hıristiyan entelektüeller, niçin onun “memalik-i mahrusa"sında yaşamaya devam etmeleri gerektiğini sorgulamaya başladılar. Sultanlık yerine, antik krallıkları diriltme veya buna alternatif olarak erken 19. yüzyılda Batı Avrupa'dan Balkanlar'a yavaşça süzülen "ulus- devlet" cumhuriyeti kavramı üzerinde düşündüler. Bu sorgulama Arap çağdaşları arasında hiç olmadı, en azından Muhammed Abdü'l-Vahhab bunu talep edene kadar. Arap tebaanın sultanın rejimine sorgusuz sualsiz sadakati bölge üzerinde gerçek siyasi gücün zayıfladığı bir yüzyıl boyunca sultana Arap topraklarını emniyete alma konusunda yardımcı oldu. Arap topraklarındaki Osmanlı idaresi geçmişle radikal bir kopuşa neden olmadı. Hâlâ bir sultan vardı, mahkemeler şeriatı uyguladı ve askeriye tüm seküler otoriteyi kullanmaya devam etti. Ancak Osmanlı çağını önceki yönetimden ayıran iki eğilim vardı. İdeolojik olarak, Osmanlılar Arapça konuşan Sünni elitleri önceden hiç olmadığı ölçüde etkilediler. Sultanlık artık daha adil bir rejimin yokluğunda katlanılması gereken bir kurum değildi. Sultanlık adil bir düzenin kendisiydi. Osmanlı rejiminin Sünni entelijensiyanın imgeleminde meşru olduğu döneme denk düşecek şekilde yerel Arapça konuşanlar Şam ve Musul gibi şehirlerin zemi-ninde Memlûk döneminde görülmemiş derecede gerçek bir siyasi güce sahiptiler.
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.