Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ama kasabanın değişmeyen, hatta büsbütün canlanan bir yö­nü de vardı: Gavur Mahallesi. Tekke Deresi'ne doğru sokulan bu kargir ve kiremit damlı evlerde hava bambaşka idi. Akşehir'i saran çöküntüye karşı bu mahalle gün gün dinçleşiyordu. Yatsıyla birlikte kasaba o de­liksiz karanlığının içinde mezar uykusuna dalar, fakat bu evler­de pencereler turuncu turuncu bakardı ve Minas'ın, Yorgo'nun meyhanelerinden sokağa kahkahalar, şarkılar, gitar ve ud ses­leri taşardı. Çok geç vakitlerde sahipsiz sokakların sessizliği­ni naralar, Rumca ve Ermenice naralar parça parça, delik deşik ederdi. Ve beşikteki çocukların, kanıayaklı kızcağızların kork­mamaları lazımdı. Korkmaya hakları yoktu; çünkü yalnız so­kaklar değil, bütün kasaba bütün memleket sahipsizdi. Sahibini yitirmiş, kimin sahip çıkacağı, nasıl bir sahibin çıkacağı bi­linmiyordu. Bir vakitler Mumcu Mustafa'nın, Akağa'nın veya Hacı Küçü­ğün, hatta Nalband Mustafa'nın önünde elpençe divan duran, gülümsemekten, hayhay demekten başka bir şey bilmeyen, so­kaklarda başları saygılı saygılı öne eğik geçen Ligorlar, Minas­lar, Bapkumlar ve ötekilere bir hal olmuştu. Sanki onlar kral, ötekiler köle idi, en iy tutumları sadece yüz vermemekti artık. Eski günlere dayanan teklifler en azından yılışık bir alayla kar­şılanıyordu. Acaba yeni sahip, yeni efendi bunlar mı idi veya bunlar mı olacaktı?
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.