Hoca sağlam tarih bilgisini didikledi: Ertuğrul Gazi'yi, Osman'ı, Murat Hüdavendigar'ı ve sonra Yıldırım'ı, Fatih'i, Kanunu Süleyman'ı düşündü. Büyük zaferleri, büyük bozgunları, bilhassa bunları hatırladı. Yıldırım'ı, o korkunç yenilişi, o yürek paralayıcı çöküp dağılışı bütün yönleri ile hatırladı. Bugünkü durum onun yanında bir avuntu gibi kalırdı. Böyle iken ne olmuştu?
Osmanlı ruhu idi bu ... Bu mucizeler pınarı idi, bitmez tükenmez iman yaratıcılık ve kudret pınarı idi. Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?
Hayır. Hoca'nın aklı ve gönlü başka türlü düşünmeye, Çelebi Mehmed'e ve Yavuz Sultan Selim emanetine ihanete razı olamıyordu.
Dahası da vardı.
Kuvayı Milliye denilen bu hareket iddia ettiği hedefe varsa ne olacaktı? Bir devlet kavgasıdır başlamayacak mıydı? lhtiraslar başıboş kalıp binbir dalavere, çeşit çeşit gaddarlıklarla milletin başını yemeyecek miydi? Devlet temelinden yıkılmayacak mıydı? Yeni bir devlet kurmak kolay mıydı? Bu iş çete reislerinin harcı mıydı?
Osmanlı ülkesini, Osmanlı Devleti kurtarabilirdi, kurtuluşun belki en zor, en dolambaçlı, en yorucu yolu bu olacaktı, ama bu yol en emin yol olacaktı.