Burası — burası, kiraz çiçeğinin daha siyah olmak istediği yer demek oraya göre.
Burası — bu el demek, ona yardım eden, olsun diye
böyle.
Burası — o gemi demek, kum nehrinden geçtiğim:
palamar tutmuş
senin serptiğin uykuda yatan
Burası — benim tanıdığım bir erkek demek:
şakağı beyaz,
söndürdüğü kor gibi.
Alnıma çaldı kadehini
ve geldi,
yaklaşık bir yıl sonra,
öpmek için 'o yaranın izini'
Hem dua etti ve hem beddua
ve hiçbir şey konuşmadı bir daha.
Burası — bu kent demektir,
senin ve bulutun egemenlik kurduğu,
onun akşamlarından bizlere doğru.