Her yanda buluna bilmek ise bize eğemen ideoloji ile karşı karşıya oldugumuzu anlatır. İşte durmadan bir "apaçıklık"tan başka bir apaçıklığa gönderilmek, hukuki ideolojinin "apaçıklıgından" ahlaki ideolojinin "apaçıklıgına", oradan da felsefi ideolojinin "apaçıklıgına", sonra da siyasal ideolojinin "apaçıklıgına" gönderilmek sayesinde bütün ideolojik "apaçıklıklar" dolaysızca doğrulanır ve Devletin İdeolojik Aygıtlatının çeşitli pratikleri yoluyla her bireye kendilerini kabul ettirmiş olurlar. İnsan hakları, özgürlük, eşitlik, kişinin kendi düşüncelerini ve bu düşüncelerin temsilcisini seçme özgürlügü, seçim
sandıgı önünde eşitlik konusundaki bu ideoloji, sonuçta, "düşüncelerin" gücüyle degil de, sınıf mücadeleleri sonunda işte bu ideolojik aygıtı çıkardı ortaya; insan haklarına ilişkin siyasal ideoloji de işte bu aygıtın bagrında cisimlendi ve de seçmenler, en azından seçmenlerin geniş çoğunlugu tarafından, göründügü kadarıyla, (Marksist eleştiri dışında) kolayca benimsenen bir "apaçıklık" olup çıktı.