Kiliselerinin kahramanca otokrasisine karşın, Katolikler politik sol için en sağlam adaylardır. En azından Britanya'da, genelde göçmen işçi sınıfına aittirler, sistematik düşünce biçimine değer vermeleri gerektiğini öğrenirler, kolektif olandan ve insan varlığının sembolik boyutlarından hoşlanırlar ve öznellikten uzak dururlar. Aynı zamanda insan yaşamının temelde kurumsal olduğunu bilirler, bireysel esinlenmeye değil, topluluk geleneklerine değer verirler ve dünyanın son derece kötü bir durumda olduğunu bilmelerine karşın, her şeyin düşlenemeyecek kadar iyi hale getirilebileceğine de inanırlar. Sosyalistler gibi, gelişimci liberal havayı solumaktan hoşlanırlar ve aynı zamanda gereğinden fazla umut doludurlar.
Aynı anda, verimli bir etik ve politik düşünce geleneğini kalıt olarak almışlardır ve hırslı düşünmekten korkmazlar. Tarihin tanık olduğu en kalıcı kültürel kurum gibi,uzayın ve zamanın en uzak ceplerinde varlıklarını koruyan Katolikler, tarihsel değişim hakkında çok şey biliyorlardı, fakat süreklilik konusunda da bilgisiz değillerdi. Tüm bu yolların içinden geçen pek çok kişi kolaylıkla postmodernizm ülkesine girebilirdi. Papa 'nın da yanılabileceğine ve Kutsal Bakire Varsayımı'na inanmak, işkencenin ve ruhsal acımasızlığın bahanelerini öğrenmek, rahipler tarafından cinsel tacize uğramak yada sadist rahibelerce tartaklanmak, bu eğitimin yüksek bedeliydi, fakat gülü seven dikenine katlanmak zorundaydı.