Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Köleciliğin felsefi temelleriyle ve inanç boyutuyla da sistemli bir anlayışa ulaştığı Antik Yunan toplumunda, Yunanlı olmayan herkesin potansiyel köle olduğu anlayışı egemendi. Yunanlıların üstünlük duygusu ve Yunanlı olmayanları ifade eden barbarların doğaları gereği güce itaate hazır oldukları düşüncesi, Yunan köleciliğinin temel kabullerinden birisiydi. Bu anlayışın etkisi iki biçimde açığa çıkıyordu: Birincisi, barbarların doğaları itibarıyla köleliğe uygun oldukları ve dolayısıyla köleleştirilmelerinin Yunanlılar için bir imtiyaz ve hatta bir görev olduğu inancı; ikincisi ise Yunanlıların doğaları gereği özgür yaratıldıkları ve köleleştirilemeyecekleri inancı. Yunan toplumunda yaygın olan bu inanç önce kısmen Platon'da (MÖ 427- 347) ve daha sistematik haliyle de Aristoteles'te (MÖ 384-322) felsefi bir temele kavuşmuştur. Önerdiği yasalarda ve öğütlerinde açıkça gözlendiği üzere Platon, efendi ile köle arasındaki aynını Atina'da mevcut olandan da geniş hale getirme çabası içerisinde olmuştur. Örneğin özgür-köle ayrımına dayanarak soy düzeninin bozulmamasını çok önemsemiştir. Erkek veya kadın özgür yurttaş ile kölesi arasındaki ilişkiden doğan çocuğun köle anne veya köle babası ile ülkeden çıkarılmasını önermiştir. Bunu önerirken doğacak çocuğun biri özgür biri köle bir anne-baba tarafından aynı evde (veya ülkede) büyütülmesini engellemek arzusundaydı. Aristoteles de, Platon gibi, hiyerarşik bir toplum modeli tasarlamıştır. Aristoteles'e göre bazı kimseler itaat etmek, bazı kimseler ise itaat ettirmek için yaratılmışlardır. Aristoteles'e göre köle, doğası gereği ancak kavrayışı olabilecek kadar düşünebilen fakat tam manasıyla akıldan mahrum olan bir kimsedir. Dolayısıyla kölelik hiçbir şekilde tabiata aykırı değildir; tabiatı/yaratılışı icabı köle olması gereken insanlar vardır. Bu sebepledir ki, kimilerinin gerçekten özgür olabilmesi için ötekilerin köle olmaları gerekir. Uygar bir halkın kendi kültür kalıtımını sürdürebilmesi için, öteki ırkları sömürmesi ve anlan tüm insan haklarından yoksun bırakması gerekir diyerek, insanları doğuştan hür veya köle şeklinde bir aynına tabi tutmuştur. Aristoteles ünlü eserinde yine şunları yazmıştır: Bir köle yalnızca efendisinin kölesi değildir, fakat bütünüyle efendisinin mülkiyeti altındadır. Efendi, kölesinin efendisidir. Hayvanlar sahiplerine akıllarını işleterek değil, söz dinleyerek hizmet ederler. Kölelerin kullanılması, evcil hayvanlarınkinden hiç ayrılmaz; biz her ikisinden de bedensel gereksinimlerimizin giderilmesinde yararlanırız. Doğa, özgür kişilerle kölelerin bedenlerini ayrı ayrı yapmayı amaçlamıştır. Köleler, zorunlu kol işleri için yeterince güçlü; özgür kişiler ise, bu çeşit işlere yarayamayacak biçimde yaratılmıştır. Kölelerde benlik saygısı, cesaret, adalet ve bu türlü erdemler olabilir mi; yoksa vücutlarının hizmet etme niteliğinden başka bir şeyleri bulunmaz mı? Kölelerde bu erdemlerin olduğunu söylersek, o zaman özgür kişilerden nasıl ayrılacaklar? Bir kölenin işlevinin, aşağılık ödevleri yerine getirmek olduğunu görmüştük. Dolayısıyla ondan beklenilen erdem, pek büyük olmayacak.
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.