Müderris İdris

Tanrı, kötülüğün ve ıstırabın mey­dana gelmesinden memnun olduğu için değil, bizim görme­diklerimizi gördüğü için bütün bu olanların gerçekleşmesine müsaade ediyor. Tanrı fotoğrafın tamamını görüyor, biz ise fotoğrafın ancak bir pikselini, çok küçük bir kısmını görebi­liyoruz. Bunu idrak etmek inanç sahibi kişilerde manevi ve zihni bir sükunet peyda ediyor, çünkü inanan kişi anlıyor ki dünyada gerçekleşen her şey, üstün İlahi inayete istinaden, üs­tün İlahi bir hikmetin dahilinde cereyan ediyor. Bunu kabul etmeyi reddetmek, aslında mizoteisti kibir ve bencilk bata­ğına saplanmasına ve nihayetinde, bir çaresizliğe sevk ediyor. İmtihanı geçmeyi başaramıyor ve Tanrı'ya olan nefreti ona Tanrı'nın aslında kim olduğunu unutturuyor, İlahi hikmetin, merhametin ve lütfun hakikatini görmezden gelmesine vesile oluyor.
Sayfa 33 - Ekin YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Sünnet, bize sadece kulluk görevlerimizi değil, hayatı yani dünya ve âhireti bir bütün olarak ve kulluk çerçevesine ters düşmeyecek şekilde değerlendirmeyi örneklendiren ve öğreten bir kaynaktır.
Sayfa 3 - NidaKitabı okuyor
Müderris İdris
Bir kitabı okumaya başladı
Bilgi ve Medeniyet Kaynağı Sünnet
Bilgi ve Medeniyet Kaynağı SünnetYusuf el-Karadavi
9/10 · 14 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Anlıyorum ki, zalim ve kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar dünyasına sığınmak.
Sayfa 23 - İletişimKitabı okuyor
Reklam
İşte bu yüzden, haksız yere cana kıymak, haram lokma yemek, yetim malı yemek, komşusu açken tok yatmak, helal süt emmeden büyümek, ar damarı çatlamak, hayâsızlık ve diğer şeytan işi pisliklere karşı hala ayakta duran yanımız varsa, bu görünmez sigortamız sayesindedir. İşte bu yüzden, 'içimizdeki beyinsizler' yüzünden bu sigortanın da
Sayfa 47 - YarınKitabı okuyor
Günümüzde insanlar, alışveriş edecekleri mekânlara sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamak için değil, alışveriş merkezleri bir hayat tarzının merkezi olduğu için, alışveriş merkezleri bir hayat tarzı inşa ettiği ve hatta bireyi psikolojik açıdan rahatlatan bir inanç merkezine dönüştüğü için gitmektedirler. Hatta geleneksel dinlerin ritüelleri ile tüketici ve alışveriş merkezi arasındaki ilişkilerde tesadüfi olmayan benzerlikler vardır. Bir dinin inanmışı ile hac nesnesi arasındaki ilişki bu benzerliklerden en göze çarpanıdır; tavaf etmek, el sürmek, karşısında durup bakınmak gibi. Bu benzerlikler arasında haftalık ibadet ritüelini de eklemek gerekir. Bireyler hafta da bir kez olsun alışveriş merkezine gitmeden rahatlayamamakta, arınamamaktadır. Bu günün dünyasında AVM'ler birer tapınak, tüketim kültürü de bir dindir, üstelik insanların tüm hayatlarını etkileyen, yönlendiren son derece kapsamlı ve derinlikli bir din. Bu tüketim dininde pazarın güzelliği ve çekiciliği ahlaki ve geleneksel dini değerlerle irtibatsızdır. Her şey bireylerin ona talep göstermeleri doğrultusunda bir fiyata sahiptir; çünkü her şey sonuçta tüketilmeye aday bir metadır. Bu pazarda her şey pazarlanır ve her şey tüketilir; insanın onuru, bedeni, dini değerleri, tarihi değerleri, geleneksel kutsalları, Allah, peygamber, Kâbe, hac, umre, Sahabe, ... ama her şey...
Reklam, tüketim kültürüyle kuşatılmış birey için gündelik havatın kılavuzu gibidir. Bireyin düşüncesinde hayata ilişkin her şey bedeli ödenerek satın alınabilir şeklinde bir imaj oluşturmaktadır. Bu bağlamda reklam sadece bireyleri ikna eden bir araç olmanın ötesinde gündelik hayatın her alanında vardır. Reklam, sadece bir tüketim ideolojisi sunmakla kalmamakta; tüketiciye kendini, tercihler yoluyla gerçekleştiren, varlığını hissettiren ve kendi imgesiyle örtüşen tüketici ben'in bir tasarımını da sunmaktadır. Featherstone'un konuya ilişkin tespiti şöyledir: Reklam endüstrisi tarafından 1920'li yılların sonunda devralınan yeni tüketim etiği, anı yaşamayı, hedonizmi, özdışavurumu, beden güzelliğini, paganizmi, toplumsal yükümlülüklerden bağımsız olmayı, uzak yerlerin egzotizmini, üslup geliştirmeyi ve hayatın üsluplaştırılmasını coşkuyla selamlamaktaydı”.
Klasik köleliğin zamanımıza özgü olan türünün en yaygın biçimini emeğin ve bedenin sömürüsü oluşturmaktadır. Çocuk işçiliği, çocukların dilenmeye zorlanması, çocukların zorla evlendirilmeleri, emek gaspları süregiden köleliğin yaygın bazı biçimlerini teşkil etmektedir. Modem zamanlardaki klasik biçimli kölelik yoksulluk adı altında üzeri örtülüp gizlenmektedir. Kölelik ile yoksulluk iç içe sokularak, köleliğin ağır olumsuzluğu yumuşatılmakta, yoksulluk ise bazen hak edilen bazen de geçici bir şeymiş gibi takdim edilerek zihinlerde meşrulaşurılmaktadır. Hâlbuki bugün insanlığın önemli bir kısmı biyolojik anlamda bile hayatını sürdüremeyecek kadar yoksullaştırılmış durumdadır. Bu yoksullukla da dünün kölelerinin dahi sahip olmadığı olumsuz yaşama koşullarını sürdürebilmenin çabası içerisinde yer almaktadırlar. Bugün Dünyada 7 milyardan fazla insan yaşamaktadır ve FAO verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık %33'ü gıda güvencesinden yoksundur. Başka bir deyişle 2,4 milyar dolayında insan ya açtır ya da açlıktan ölüm korkusu yaşamaktadır. Celaleddin Vatandaş, Modern Çöküş
Esasen herkes her an ya çevresi ya da medya üzerinden klasik biçimiyle varlığını sürdüren köleliğe her an bakıyor; hatta o köleliğe bir şekilde destek bile veriyor; ama köleliğin yok olduğuna öyle inandırılmış durumdalar ki, baktıklarını görmüyor; baktıklarını olduğundan farklı algılıyorlar. Modernitenin bu konuda gerçekleştirdiği illüzyon
Reklam
Zaman geldi kölelik yasal olarak kalktı ve yasaklandı. Bu ise modem zamanlarda gerçekleşti. Modem kültürün pek gururlanarak ifade ettiği üzere, insanlar artık kölelerin olmadığı bir dünyada yaşıyorlar; bugünün dünyası herkesin özgür olduğu bir dünyadır. Buna göre gerçekleşen değişim radikal düzeydedir. Artık ayakları ve elleri zincirle bağlı bir şekilde bedeni köleleştirilmiş insanlar yok; istemediği halde efendisinin yatağına giren ve efendisinin cinsel fantezilerine araç olan kadınlar yok; savaşa efendisinin adına katılıp ölenler yok; efendisini eğlendirmek için aç aslanlarla savaşan, arenalarda birbirlerini parçalayan gladyatörler yok... Acaba gerçekten öyle mi? Modemitenin her fırsatta dile getirmekten pek hoşlandığı üzere, modem zamanlarla birlikte kölelik gerçekten yok oldu mu? İnsanlar, insanlık onurunu yok eden, aşağılayan kölelik belasından kurtuldular mı? Modemite, dinlerin yapamadığını yapıp, köleliği yeryüzünden silip attı mı? Hayır, maalesef hayır; kölelik yok olmadı, insanlık kölelik belasından kurtulamadı. Dün farklı gerekçelerle ve rızaları olmadan bazı insanlar köleleştirilirken, bugün de aynen köleleştiriliyorlar. Modernite insanlığı köleliktenkurtarmış değildir. Hatta biçim ve niteliğiyle dünkünden farklı ” kölelik türleri üretmiştir. Celaleddin Vatandaş, Modern Çöküş
Sayfa 21 - AçılımKitabı okuyor
Avrupa'da Köleciliğin Felsefi Temelleri Avrupa tarihinde köleciliğin oldukça sağlam felsefi temellere sahip olmasının örnekleri çok fazladır. Modernitenin inşa olduğu zamanların hemen hemen tüm ünlü filozofları köleciliği bir şekilde onaylamışlardır. Örneğin Hegel (1770-1831) siyah derili insanların medeniyeti öğrenebilmeleri için
607 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.