Kitapla ilgili yapılan inceleme yazılarının çoğunu okuduktan sonra ben de yazmak istedim..
Yabancı olan Meursault mu yoksa onun gibi olmayan diğer herkes mi? İkiyüzlülükten uzak kalmayı istemek anti-sosyalik midir? Ana odaklanmak, anlamsız üzüntülerin esiri olmamak yaşamı umursamamak mıdır? Hayatın son anında bile tanrıya olan kayıtsızlığını sürdüren Mersault'un sebebi hayata kayıtlı olması değil midir? "Herkesin bildiği gibi, hayat yaşamaya değmez" derken aslında kendi hayatını değerli bulup, başka herkesi de hayatlarına yabancı ilan ediyor olabilir mi? Kitabı okurken bu gibi sorular insanın aklından geçiyor (en azından benim geçti) ve kayıtsızlığın ağırlığını fazlasıyla hissediyorsunuz..