Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fatih Sultan Mehmed Han
Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine sefere çıkmıştı. Şehre arka dan ulaşmak için dağlık ve ormanlık bir araziden geçiliyordu. Bazen baltacılar, önden yol açıyorlardı. Yolun müsait olmadığı bir yerde Fâtih'in atı kaydı. Fâtih, bir kayaya tutunmak için uğraşırken elleri kanadı. Bu hali müşahede eden beraberindeki Uzun Hasan'ın anası Sārā Hatun, tam fırsatı olduğunu düşünerek "-Oğul! Han oğlu hansın! Bir yüce hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkate katlanman revâ mıdır?" dedi. Çünkü Uzun Hasan, Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabalık tesis etmiş ve bu yüzden anasını, bu seferden vazgeçmesi için Fâtih'e ricacı göndermişti. Fâtih, ellerı sıyrıklarla dolu olduğu halde doğruldu ve şöyle dedi: "-Ey ihtiyar ana! Bilmez misin ki, elimizde tuttuğumuz din-i İslam'ın kılıcıdır. Sen zanneyleme ki, çektiğimiz bunca zahmetler, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin ki, bütun gayretlerimiz Allah'ın dinine hizmettir. İnsanları hidâyete kavuşturmaktır. Yarın Allah'ın huzūruna vardıkda, yüzümüz kara olmasın diyedir. Eli mizde İslam'ı tebliğ ve ta'zîz imkânları varken, birtakım zahmetlere katlanmayıp ten rahatlığını tercih edersek, bize gâzı denilmesi revâ olur mu? Ehl-i kufre İslâm'ı götürmezsek, onların azgınlıklarına mânî olmazsak, huzûr-i ilâhîye hangi yüzle çıkarız?!" Subhânallah
Sayfa 121 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.