Mehmet Ali'ye soruyordum:
- Niçin her şeyim senin hemşerilerinin bu kadar tuhafına gidiyor?
Mehmet Ali önce inkar etmek istiyordu; sonra kendini tutamıyor; baklaları, birer nasihat halinde, ağzından çıkarıyordu:
- Beyim her gün tıraş olmayıver.
- Beyim, bu dağın başında sabah akşam dişlerini fırçalamak neyine gerek.
- Beyim, bizde saçlarını kadınlar tarar.
- Beyim, geceleri, sabahlara dek mırıl mırıl ne okuyup duruyorsun? Seni büyü yapar sanırlar.
Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım?
Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla başbaşa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir alemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlukları ile dolmağa başlar.