Kara Ömer Ağa, Muslu Bey ve kumandanlarla İmparatorun çadırına girdi; tahtlarını görünce şaşırdı; biri altından, diğeri gümüştendi. Altın tahtı üç taraftan çeviren parmaklıkların üzerinde birer mücevher vardı; her biri belki de bir ülkenin vergisine bedeldi. Bunları yakından inceledikten sonra gözlerini tahtın iki tarafında bulunan kadife örtülü, sırma saçaklı on iki koltuğa çevirdi. Tahtın sağında gösterişli bir yemek masası vardı. Hepsini ayrı ayrı inceledikten sonra gözlerini tekrar altın tahta kaydırdı; böyle bir lüksün sebebini anlamaya çalışırken sanki kendi kendisiyle konuşur gibi:
-Ey insanoğlu, mevkiin ne olursa olsun, kara toprağa götüreceğin üç arşın bezdir! Ne kadar çok ve değerli şeye sahip olursan, ayrılman o kadar zor olur.Fakir fukaranın teri, emeği, gözyaşı üzerine bu debdebeye ne gerek var?