Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

eni bağışla. soylu bir aileden gelmekle, becerikli öğretmenlerden ders almakla övünen bu sonradan görmeyi bağışla. iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, sevgili ile düşmanı ayırt edemeyen bu cahili bağışla. sensiz yaşamının çorak bir çöle döndüğünü fark edemeyen bu aymazı bağışla. bağışlanmayacak kadar açgözlü, hırslı, vefasız olan bu kaba adamı bağışla. eğer bağışlamazsan, bir uçurumun kıyısında gezinen bu zavallının ayağının altındaki son kaya parçası da kopacak. eğer bağışlamazsan onun cılız bedeni fırat'ın derin sularında kaybolacak. eğer bağışlamazsan, iyilik adına, güzellik adına, saflık adına ne varsa hepsini yitirecek, cinlerin karanlık dünyasına hapsolacak. eğer bağışlamazsan…“ Kentin alanlarını boğazladığım insanların cesetleriyle doldurdum. Kenti ve evleri yaktım yıktım; temelinden çatısına kadar parçaladım. Tuğla ve kerpiçten tapınak kulelerini, tapınakları ve tanrıları yerle bir ettim. Fırat'tan kentin ortasına kanallar kazdırıp kente sular akıttım. Gelecekte kentin, tapınakların, tanrıların yerlerini hiç kimsenin bulmaması için suda boğdum… Asur Kralı Sanherib'in yazdırdığı bir tabletten. Ey sırlarımın ortağı olacak yabancı. Soylu musun, dindar mısın, iyi yürekli misin; yoksa zalim misin, akıllı mısın; yoksa işe yaramaz bir aptal mısın, bilmiyorum. Umarım iyi bir insansındır. Umarım yüreğin sevgi ve cesaret doludur. Umarım okuduklarını anlayacak, anladıklarından ders çıkaracak kadar akıllısındır. Ve umarım okuduklarını başkalarına anlatırsın, onlar da ötekilere. Umarım benim kara yazgım kulaktan kulağa fısıldanır, Fırat kıyısında konuşulan bütün dillere çevrilir, tabletlere yazılır, yaşlılardan gençlere aktarılır, çocuklar bu efsaneyle büyür. Belki böylece insanlar akıllanır, belki zalimlikten vazgeçerler, belki böylece daha az ölüm olur, belki daha az acı çekilir. “Büyükbabama Fırat nedir ? diye sorduğunuzda, ‘Gündüzleri sevgilinin gözlerini yansıtan ışıktır’ derdi, ‘geceleriyse sevgilinin çözülmüş siyah saçları.’” “Platon Şölen adlı yapıtında, Aristophanes’in bir konuşmasına dayanarak, insanın bir türünün dört kollu, dört ayaklı, iki başlı Androgynos adlı varlık olarak yaratıldığını, ama bu mükemmel yaratığı kıskanan Zeus’un onları ayırdığını, bu yüzden insanın ömrü boyunca hep öteki yarısını aradığını anlatıyormuş.” her şeyi bilen insan, hiçbir şeyi derinlemesine öğrenemez. İnsanlar cehennem azabından korkmadan iyi olabildiklerinde daha üst düzeyde bir uygarlığın ilk adımı atılmış olacaktır. “Sadizmin kurucusu olan büyük Fransız felsefecisi Marquis de Sade, ‘İşlenilen tek bir cinayet vicdanızmızı sızlatabilir. Ama cinayetler artmaya başlayınca, onlarca, yüzlerce kez tekrarlanınca, vican susar,’ diyor. Bu yüzden savaşlar ölümü sıradanlaştırır.” O günden sonra benim için gün ışığı kayboldu, o günden sonra kanma dokunamaz,çocuklarımın yüzüne bakanıaz oldum. Soluduğum hava, içtiğim su, yediğim yemek banazehir oldu. Kıyısında yürüyerek sakinleştiğim Fırat bana düşman kesildi. Üzüntümü almaz,sıkıntımıgidermez oldu. Gün ışığına çıkamaz oldum, düşüncelerimi yatıştıran tatlı uykular beni bırakıpgitti. Kâbuslarla, sayıklamalarla, kötü anılarla dolu geceler yakamı bırakmaz oldu. Ellerimdokunmayı, sesim çınlamayı, dudaklarım gülümsemeyi, gözlerim görmeyi unuttu.Damarlarımda akan yaşam ırmağı ağır ağır kurudu. Ama direndim; ayakta kalmaya, FırtınaTannsı'nın dev ağaçlan bir vuruşta yere seren yıldırımlarına yakalanmamaya çalıştım. Çünkü pek de uzun süreceğini sanmadığım alçaklıklarla, ihanetlerle, korkaklıklarla dolu ömrümü hiç değilse anlamlı bir sonla noktalamak, neden olduğum cinayetleri, yaptıklarımı herkese duyurmak istiyordum
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.