Anlaşılan kendisini bir hayli hırpalamışlardı. Onu teselli
ettim. O günlerde Yıldız Teknik Üniversitesi'nde sağ-sol
çatışması en şiddetli günlerini yaşıyordu. Bu hadiseler
üzerinde bir müddet müdâvele-i efkâr ettikten sonra:
« - Abdülfettah, öğle namazını kıldın mı?» dedim.
«- Ne namazı ağabey!. Burada ben günlerdir ölüm korkusu
içinde yaşıyorum. Şu kadar solcunun içinde bir tek sağcı ve
müslüman benim. Bunlar beni namaz kılarken görseler
parçalarlar. Ben buraya girdim gireli bir vakit bile namaz
kılmış değilim!.» dedi.
Doğrusu Abdülfettah'ın bu zayıflığına kızdım ve bağırdım:
«-Ulan, sen nasıl müslümansm?!. Üçbuçuk solcudan korkup Allah'ın emrini terkediyorsun? Keşke namazını kılaydın
da korktuğun gibi olaydı. Amel defterine namaz kılarken
dövülmüş olmanın hesanatı yazılırdı. Kalk bakayım! Sıyır kollarım, abdestini al! Ben şuradan takip edeceğim! Bunlardan
biri sana abdest alırken veya namaz kılarken müdahale etsin
de görelim! Hem bak bunların başındaki çavuş müslüman bir
çocuk. Ben şimdi O'na da söyleyeceğim. O da seni gözetleyecek! Bir şey olmaz korkma! Olsa da sen kârlı çıkarsın!»