Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

517 syf.
9/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Martin Eden Yorum
Kitap İncelemesi ve Yorumum: ÖN NOT: Spoiler içerir. Martin Eden Yorum: Okuma sürecim: Bu kitabı sevdiğim birinin önerisi üzerine almıştım ve bir süre okuma fırsatı bulamadıktan (bazen bahanelerden dolayı) sonra en sonunda dostumun da kitabı alması üzerine beraber okuma kadarı aldık. Martin Eden'a başladığımda okuması biraz zorluyordu. Kitapla alakalı değildi, daha çok kişisel bir şeylerdi. Aklıma bir şeyleri getirip duruyordu ve bu hoşuma gitmiyordu. Bu yüzden ilk sayfalarını okuması zor gelmişti. Daha sonraları, bir şeyleri aştım ve bu kitabı hakettiği şekilde okumaya başladım. İlginç bir şekilde kitap biraz beni andırıyordu ve bunu ilk söyleyen kişi dostumdu. "Her Martin kelimesi geçtiğinde aklıma sen geliyosun." diyordu. Hikayedeki bazı karakterleri de gerçek hayattan birilerinin yerine koyabiliyordum. Kitabı okurken bazı şarkılar bana eşlik ediyordu, bunlar: Opeth'in birkaç şarkısı, Lord Belial - Forlorn In Silence, Death - Voice of The Soul ve yerine göre farklı klasik müziklerle kitaba iyice dalıyordum. Kitap Özeti: Martin Eden, bilindiği üzerine Morris'lerin evinde başlıyor. O zamanlarda Martin Arthur isimli bir burjuva gencini bir kavgadan kurtarmış ve o genç minnettarlığını göstermek için onu yemeğe davet etmiştir. Martin, burjuvaları çok uca zannettiğinden dolayı çok çekingen davranıyordu. Ruth'la da orada tanışmış ve ilk görüşte aşık olmuştu. Ruth, aynı zamanda Martin'i bu okuma serüvenine itecek kişidir. Ona olan aşkı sayesinde Martin kendini geliştirmeye ve o göklerde tuttuğu kıza yetişmeye çalışacaktır. Hatta o kadar gelişecektir ki, orada bulunan herkesi ardında bırakacaktır. İşte Martin'in macerası böyle başladı. Kızı Melek gibi gören toy bir erkek ve o erkeğin hem erkeksiliğine kapılan hem de onu yoğurup "ideal bir erkek" yapmak isteyen bir kız. Martin, bu sıralarda Ruth ile takılıyor, gününü kütüphanede geçiriyor ve kirasını verdiği ablasının kocasıyla ara sıra sözü ters düşüyor ancak ablası için ileri gitmiyor. Para kazanmak için bazen gemide işe gidiyor aylarca ortalıkta olmuyor sonra bir miktar parayla geri dönüyor. Bu parayla kirasını ödeyip kalanıyla da bir şekilde yetinmeye çalışıyordu. Ta ki yazarların kazandıkları miktarı öğrenene dek. Kelime başına kazandıkları için sadece yazarak Martin'in aylarca denizlerde geçen serüvenlerinden daha fazlasını kolaylıkla kazanabiliyorlardı. Martin de bunun olağanüstü bir fırsat olduğunu düşünüp tüm enerjisini buna yönlendirmeye başladı. Ana hedefi Ruth'a ulaşmaktı, bu yüzden o burjuvaların sevdiği kitapları yazan kişi olma kararını verdi böylece onlar tarafından da onay alırdı. Yani, o böyle düşünüyordu. Ruth, Morse'lar hatta kendi kız kardeşleri ve çevresindekilerin hepsi maaşlı bir işe girmesini, yazarlıkta bir geleceğin olmadığını söyleyip durdular. Ancak bu Martin'i durdurmak yerine iyice körükledi. Ruth'a olan aşkı ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle yazdı, yazdı ve daha çok yazdı. Bunların kabul görmesini umarak her birini postaladı. Ancak, yazdıkları birer birer kendisine geri iade ediliyordu. Bu Martin'in moralini bozmuştu. Hatta editörlerin birer makine olduğunu; cansız, ruhu olmayan makineler olduğunu düşünmesine bile yol açmıştı. Fakat bu Martin'i durdurmaya yetmedi. Kendinde eksik olanı bulmak için daha fazla okudu, yazdı ve yine aynı şeyi tekrar edip durdu. Okuduğu her kitapla, yazdığı her yazıyla gittikçe diğerlerinden ayrılmaya, yabancılaşmaya başladı. Kendinin de içinde bulunduğu işçi sınıfı onun gözüne artık eskisi gibi gelmiyordu. Onlardan kaçmak, burjuvalara sığınmak istiyordu. Sonuçta, onlar en medeni ve entelektüel insanlar, değil mi? Martin bir şekilde bazı eserlerini satmayı başarmıştı. Kendine bir bisiklet bile almıştı. Sadece bisiklet de değil, bir daktilo almış ve başka bir yere taşınmıştı. Marian isimli dul 3 -veya daha fazla- çocuklu bir annenin evinde kiracı olarak kalmaya başlar. Marian çok iyi kalpli biridir ve Martin'i çok sever. Aradan biraz zaman geçer, Martin Ruth ile bir gemi gezisi fırsatı yakalar. Ruth ve onun kardeşleri bir gemi gezisi planlar ve gemiyi kullanmayı bilen bir tek Martin olduğundan onu da yanlarına alırlar. Her şey normal bir şekilde ilerler ve güneş batmaya yerini aya devretmeye hazırlanır. Bu sırada Martin ile Ruth birbirlerine yakınlaştılar. Kardeşleri bunları görmediklerinden ikili rahatça işi götürdüler ve öpüştüler. Martin aşkını itiraf etti, Ruth ailesinin sorun olacağını söyledi, Martin hallederiz diyip konuyu ikisine geri getirdi. Bundan sonra, Ruth annesiyle bu konuyu konuşmuş ve kendilerince duygusal bir an yaşamışlar. O olay bir şekilde babasının kulağına da gitmiş. İkisi de kızlarının maaşlı bir işte çalışmayan birisiyle evlenmesine karşıydı. Bu yüzden farklı taktikler üretip Martin'i uzaklaştırmayı denediler. Martin'i bir gün yemeğe çağırdılar ve sohbet eşliğinde biraz zaman geçirdiler. Artık Martin eskisi gibi değildi. Aradan geçen zaman içerisinde çekingen ve kaba Martin'in yerini bireyci ve anti sosyalist bir Martin almıştı. Fikirlerini cesurca söyleyebilen ve bunların arkasında durup onları yarını yokmuşcasına savunan biri oluvermişti. Yemeğe başka biri daha davet edilmişti, Ruth'un hayran olduğu, "ideal erkek" diye nitelendirdiği, aile dostu olan yargıç (ya da her neyse böyle hatırlıyorum ben) da o yemeğe davet edilmişti. Konuşma ilerledikçe o ikisi -Bay Morse ve yargıç- Martin'e karşı taraf tutup fikirlerini söylüyor ve Martin'im fikirlerini reddedip onu çocukça bir tavırla sosyalist olduğunu iddia edip duruyorlardı. Akşam böyle ilerledi gitti. Başka bir gün, Bay Morris kızını Martin'den kurtarmak için toplumda yer edinmiş gençleri evlerine davet etmeye başladı ve bilerek Martin'i de davet etti. Bu bölümlerde Martin bir çok insanla tanışmıs ve burjuvaların çok sıkıcı olduğunu görmüştür. Sadece biri hariç, bir profesör vardı. Martin onun zekasına hayran kalmış ve onunla konuşup durmuştu. Başka günlerde ise Russ Brissenden (Zengin bir sosyalist) isminde biriyle tanıştı. Başta onun çok sıkıcı olduğunu düşünse de Morse'lardan çıktıktan sonra daha samimi bir havayla ikisi dost oldular. Martin, Brissenden'i kendisini anlayam tek ve en iyi kişi olarak görüyordu. Kendisinin de bir şeyler yazdığını öğrenince daha da yakınlaştılar. Martin'in Ruth'a aşık olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Brissenden, burjuvaların alçaklığını, vasatlığını ve sahte samimiyetlerini çok iyi biliyordu. Bu yüzden Martin'e Ruth'tan uzaklaşması gerektiğini söyledi. Martin ise aynı şeye, onu sevmeye devam etti. Ruth'a bir söz vermişti, daha doğrusu bir istekte bulunmuştu. 2 yıl istemişti, o iki yılın ardından yazarlıkta başarı elde etmiş ve Ruth'a bakabilecek konumda olmuş olacaktı. Bu sözü tutması bi' hayli zordu tabii. Fakirlikten ve yoksulluktan, editörlerin acımasızlığından yerlerde sürünürken Brissenden'le tanışmıştı ve o Martin'e 100 dolar vermişti. Bu büyük bir miktarı ve Martin'in bir çon borcunu da ödemesine yardım etmişti. Brissenden aynı zamanda Martin'i onun ve onun gibilerin, felsefecilerin ve düşünürleri bulunduğu bir yere götürdü. Martin o akşam için "Hayatımın en iyi anı." gibi bir şey söylemişti. Adeta cennetteymiş gibi hissediyordu. Her şey kendi halinde ilerlemeye devam ederken bir şey olacaktı. Brissenden ve Martin bir mekandayken, bazı konuşmalar dönüyordu. Sosyalist düşünceler ve dahası havada uçuşurken Martin de sahneye çıktı ve herkesi etkileyecek bir konuşma yaptı. Sosyalist karşıtı biriydi ve fikirlerini insanlara ulaştırıyordu. Orada biri daha vardı, acemi bir gazeteci. Bu gazeteci yarın sabah Martin'in evine gelip onunla özel bir röportaj istedi. Martin reddetti ve haklı nedenlerden onu kovdu. Acemi gazeteci ise onu koyu bir sosyalist olarak her yerde, tüm gazetelerde yaydı ve çok geçmeden bu herkese ulaştı. İşte Martin'in çöküşü buralarda başlayacaktı. İlk önce çoğu yakını tarafından uzaklaştırıldı, çevresi tarafından kötü gözlere mağrus kaldı, Morris ailesinin gözünden tamamen düşmesiyle birlikte Ruth'un onu terk edişi. Martin'in çöküşü başlamıştı. Bundan sonra nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde yayın evlerinden mektuplar gelip duruyordu. Editörler onu adeta fark etmişti. Eskiden 4 - 5 dolarlık çeklere sevinen Martin, şimdi 400 dolarlık çeke ruhsuz gözlerle bakıp kenara atıyordu. Mektupların ardı arkası kesilmiyor, geldikçe geliyordu. Martin her şeyle bağını kesmişti, Brissenden'le bile. Sadece gelen mektuplara cevap veriyor ve yerine geri giriyordu. Bir süre sonra Brissenden'i hatırladı ve onu görmeye gitti. Ancak, beklediğinden çok farklı bir şey onu bekliyordu. Brissenden tam 5 gün önce intihar etmişti. Bundan yeni haberi olan Martin, pek bir şey hissedemedi. Olduğu durumdandı bu. Dostu için bile üzülemiyordu, ruhu kurumuştu. Bu sırada cebine o kadar fazla lara giriyordu ki, taşkınlığı diğerlerini de cezbeder olmuştu. Sayısız insan onu yemeğe davet ediyordu. Aralarında Hagginbotham ve Bay Morris bile vardı. Martin bu yüzsüzlükten midesi bulanmış bir şekilde yoluna devam etmeye çalışıyordu. Ve bazı sözler sarf etti: "Ben açken neredeydiniz? Ben bir parça ekmek bulamaz, yoksullukla boğuşurken neredeydiniz? Şimdi mi aklınıza geldi beni doyurmak? Beni asıl o zaman yemeğe davet edecektiniz, en çok ihtiyacım olduğu zamanda! Şimdi karnımı doyurmak gündem oldu, herkes sıraya dizilmiş beni yemeğe çağırıyor. Asıl siz o gün beni çağırmalıydınız!" diye içsel haykırışlarını savuruyordu. Oradan çok uzaklarda bir ada alacak parası vardı ve yanına daha önceden tanıdığı işçi sınıfından bir kızı almayı düşündü. Eskisine göre değişmiş, daha da güzelleşmişti. Fakat onu da yanına almadı ve yalnız başına bir gemi yolculuğuna çıktı. Orada onur konuğu konumunda hemen kaptanın yanında yer alıyordu. Her şeyden bıkan ve tüm insanlardan uzaklaşan Martin, gece saatlerinde kendini gemiden denize atarak, derinlere yüzdü ve boğlarak canına son verdi. Yorumum: Martin Eden, çalışkan, azimli, güçlü ve hayalleri olan biriydi. Çok da hırslıydı. İyi de bir aşıktı. Ancak o sıradan bir aşık değildi, bir kör aşıktı. Aşktan göremeyen Martin her şeyini Ruth'a yatırma kararını vermişti ve bu onun ilahi amacı olmuştu. Her şeyini Ruth'a ulaşmak için yapmıştı ve diğer şeyleri arkaplana atmıştı. Burjuvaları da çok yüce bilirdi, ta ki gerçek yüzlerini görene dek. Yüksek zirveleri hedeflemişti ve o zirveleri dağın sıcak eteklerine tercih etmişti. Belki kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmasaydı daha mutlu olabilirdi, ancak bunun yerine ilerledi, zorlukları aştı ve kendisini zirve diye uçurumun kenarında buldu. Artık geri dönemeyecek bir konumdaydı. Uçurumdan aşağı baksa gerçekleri ve sefaleti görüyordu. Yukarı baksa cenneti görse de altındaki uçurumu aklından çıkartamıyordu. O uçurum oradaydı ve eğer Martin kendini semaya kaptırsa düşecekti. Martin mücadelesini yanlış yapmıştı. Verdiği bu mücadelenin sonucunda hem geldiği yerden hem de gideceği yerden olmuştu. Artık gidebileceği bir yeri de kalmamıştı. Onunla aynı uçurumda durup aşağı bakan Brissenden'in oradan atlaması ve çok sevdiği güneşinin onu bırakıp batması ve karanlığı Martin'e getirmesii sonucunda Martin kendini bıraktı. Martin düşüyordu ve uçurumun tepesine çıkan insanlar ona ellerini uzatıp yakalamaya çalışıyordular, veya çalışıyormuş gibi yapıyorlardı. Oysa ki, Martin'i tam düşecekken, düşmeden evvel yakalamaları gerekiyordu. Düştükten sonra değil. Martin'in hayalleri bedeninden çıkıp gökyüzüne karışırken bedeni ve kurumuş ruhu denize battı.
Martin Eden
Martin Eden
Jack London
Jack London
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202391,6bin okunma
·
130 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.