Gönderi

212 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
İlksöz: Ne kuyular var yanından geçip görmediğiniz, içi "Yusuf"larla dolu. Babamın Bağlaması, Ucunda Ölüm Var ve Aşıklar Bayramı kitapları ile birlikte bir üçleme ve üçlemenin son kitabı. Hikâye, Ucunda Ölüm Var'ın sonundan başladığı için yorumum bu kitaptan, özellikle sonundan bilgiler içeriyor. O nedenle kitapları okumayanlar için başlangıçta bir uyarı yapmak istedim. Her ne kadar kitap yorumlarımda çok fazla ipucu/spoiler olmasa da okuyunun tadı kaçsın istemem. Hikâye, Aşıklar Bayramı'nın sonundan, Yusuf'un geç bulduğu ama çabuk kaybettiği babasının ölüm anı ile başlar. Hastane morgundan aldığı babasının cenazesi ile bu kez geriye doğru bir yolculuktur yapılan, hem babasıyla hem babasız. 25 yıl sonra birden ortaya çıkan babasını birkaç gün içinde yitiren Yusuf'un taze yas sürecidir okuduklarımız: sorular, aranan bulunamayan cevaplar, pişmanlıklar ve olmazsa olmaz keşkeler. Bir kuyunun içinde debelenir durur Yusuf. Çıkmak için çabaladıkça daha da derine düşülen bir kuyudur o. Babasının son vasiyetini yerine getirmekle rahatlayacağını, onu bekleyen gündelik yaşamına bir an önce dönerek bu yastan sıyrılacağını sanar her fani gibi. Ama cevapsız kalan sorular, öğrenilen yeni bilgilerle artan pişmanlıklar Yusuf'un içindeki boşluğu büyütür, büyütür, büyütür... Büyük bir kayıp sonrası düşülen o boşluğa Yusuf da düşer, birçok Yusuf gibi. Özellikle Aşıklar Bayramı'nın sonunda yaşadıkları ile bir bağ kurmuştum Yusuf'la. Kitabın yorumunda da onun babası ile benim de annem ile yaşadığımız son anlarda Yusuf'la buluşmak ve özdeşleşmekten bahsetmiştim. Konuyu tahmin ettiğim için Yusuf'un bu sürecini nasıl anlattığını merak ederek, bana da bir çıkış yolu göstereceğini umarak başladım okumaya. O sıcak acının içinde debelenmelerde Yusuf'la çarpışıp durduk sürekli aynı debelenmeleri yapan biri olarak. Cevapsız sorularda bunaldık, keşkelerde boğulduk, pişmanlıklarda aynı acıyı tattık. Ama Yusuf'u kıskandığım yerler de oldu. Sırtına konan elleri, onu yalnız bırakmayan kötü gün dostlarını, hiç susmayan telefonunu kıskandım. İçindeki acısını, paket paket peşi sıra ekleyip içtiği sigaraların dumanında dışarı atmasını kıskandım. Aylın'a tutulmasını kıskandım. Sen benden daha şanslıymışsın Yusuf, dedim okudukça. Ben de hiçbiri yoktu diye üzülsem de onların olmasının da pek bir şey değiştirmediğini gördüm sayfalar ilerledikçe. Yazgıda o kuyu varsa yanında birileri olsa da olmasa da o kuyuda Yusuf'la yan yanayız sonuçta. Kuyudan çıkmak için bir yol göstermese de Yusuf, beni kuyuda yalnız bırakmadığını gösterdi. . İlk iki kitapta hikâye kadar anlatımdaki Türkçe kullanımı mest etmişti beni, birçok okuyucu gibi. Ama bu kez o anlatım sanki bir tık aşağıda kalmış, ilk iki kitabın lezzeti aranıyor sürekli. Bu da nazar boncuğu olsun. Kitapla üçleme tamamlanmış olsa da boğazımda, kitapları okurken yutkunup izler bıraktığım o boğazımda, hüzünle, acıyla karışık o tat hep kalacak. Türkçe'nin güzellikleri zihnimin her köşesinde nakış nakış işlenmiş olarak yer tutacak. Zaten baktık ki özledik, her şeyi bilsek dahi o tatları yeniden hissetmek için tekrar çıkarız yollara Ağıtçı Kadın'la, Heves Ali'yle, Yusuf'la. Sonuçta insanoğlu acılardan kaçmaya çalışsa da acılarla kendini yoğurmayı da seviyor. Türk Edebiyatı'nın, ileride de sayılı eserlerinden sayılacağına inandığım üçlemesini her kitap sevdalısına öneririm. Kitapla. Sağlıcakla. . . . Sonsöz(ler) Kime sarılırsam sarılayım, kimi kucaklarsam kucaklayım, kollarımı kime açarsam açayım sanki hep kendi kendime sarılıyordum. İçimdeki yalnızlık, boşluk ve gam hissini kimse söküp alamıyordu. . Gerçek acı, sesini duyurmaya çalışmazdı. Gerçek acı her zaman tek başına ve sessizce çekilirdi. . Zaman saatlerle değil, kapanmayan hesaplarla, tükenmeyen acılarla, insanın ruhunu ele geçiren o iç sıkıntısıyla geçtiği için bazı geceler diğerlerinden daha uzun olurdu. . ... ruhumda tuhaf bir boşluk vardı bu kez ve ben bu boşluğu nasıl dolduracağımı, bu saatten sonra hangi dertle ayakta kalacağımı, bu yalnızlık hissine ne yapacağımı bilemiyordum. İnsan derdi ile yaşarmış. . Tutmam gereken bir yas vardı ama ben hala esas yasın babamın kaybından kaynaklanmadığını, içimde bir yerlerde başka bir eksiklik olduğunu düşünüyor ama onunla nasıl baş etmem gerektiğine karar veremiyordum. Normal insanlar nasıl acı çeker, yaslarını nasıl yaşar, kimden yardım alır, gündelik hayatın o bildik koşturmasına nasıl dönerlerdi, bunu da bilmiyordum. . Ne yazık, anne babalar sonunda ölüyordu ve bir daha hiç kimse insanın adını o kadar güzel ve içten çağırmıyordu. .
Babamın Bağlaması
Babamın BağlamasıKemal Varol · Everest Yayınları · 2022951 okunma
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.