Gönderi

Lao Tzu’nun severek anlattığı hikâye
Kralın bile kıskandığı kadar beyaz, muhteşem bir atı olan çok fakir bir ihtiyar varmış. Kralın bu ihtiyara at karşılığı teklif etmediği zenginlik, şan, şöhret kalmamış lakin ihtiyar hiçbir zaman bu teklifleri kabul etmezmiş. “Bu at, bir at değil benim için... Bir dost... İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep. Bir gün uyandığında atın yok olduğunu görmüş. Bütün köy ahalisi toplanmış yaşlı fakirin başına. “Ah ihtiyar bunak! Bu güzel, muhteşem atı sana kimsenin yâr etmeyeceği belliydi. Kralın teklifini kabul etsen bir ömür beyler gibi yaşar giderdin. Şimdi geriye ne para kaldı ne de at!” diye söylenip durmuşlar. Yaşlı köylü “Karar vermekte acele etmeyin. Sadece atım kayboldu ve bundan öte farklı bir gerçek yok. Atın kaybolması talihsizlik mi şans mı bunu zaman gösterecek. Atın kaybolmasının sonuçlarını kimseler öngöremez” demiş. Köylüler ihtiyarın bu tutumuna gülüp geçmekle yetinmişler. Aradan çok zaman geçmeden ihtiyarın atı ansızın geri dönüvermiş. Dönerken de vadideki on iki vahşi atı beraberinde getirmiş. Bunu gören diğer köylüler ihtiyardan özür dilemişler. Şimdi bir at ve de sürüsü olan ihtiyara atın kaybolmasının talihsizlikten öte büyük bir ikramiye olduğunu söylemişler. Fakir ihtiyar yinelemiş sözlerini. “Karar vermekte yine acele ediyorsunuz. Bilinen sadece atın geri döndüğü. Ne getireceği ne götüreceği henüz belli değil. Bu bir başlangıç, kitabın kapağını açar açmaz okuduğun ilk cümleden kitabı nasıl anlayabilirsin ki?” Adamın bu tutumunu içten içe eleştiren köylüler bu sefer sessiz kalmayı tercih etmişler. Bir hafta geçmeden atları terbiye etmeye çalışan yaşlı köylünün oğlu atın birinden düşüp bacağını kırmış. Evi geçindiren, çalışan oğul uzun süre boyunca yatalak düşmüş. Köylüler bir sefer daha ihtiyara ne kadar haklı çıktığını dile getirip tek geçim kaynağı olan evladının bu durumunun ihtiyarı daha da fakir, daha da zavallı hale getireceğini söylemişler. “Siz erken karar verme hastalığına kapılmışsınız... Yine çok acele ediyorsunuz... Tek bir gerçek var o da oğlumun bacağını kırdığı... Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama doğru mu değil mi bilemeyiz. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez” demiş. Birkaç zaman sonra krallık büyük bir ordu ile sarılmış, eli silah tutan bütün gençler savaşa çağrılmış. Kırık bacaklı yaşlı köylünün dışında tüm gençler askere alınmış. Kazanılması imkânsız olan bu savaşta köyün bütün gençlerinin ya öleceğini ya da esir düşeceğini bilen köylüler ihtiyara yine haklı olduğunu kanıtladığını söylemişler. “Oğlun belki iş göremiyor ama en azından yanında, biz oğullarımızı bir daha asla göremeyeceğiz belki de. Senin oğlanın bacağının kırılması talihsizlik değil bilakis şansmış” demişler. “Siz erken karar vermeye devam edin, hayatta ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen yegâne gerçek benim oğlumun yanımda sizinkilerin de askerde olduğudur. Ama neyin talih neyin şanssızlık olduğunu kimseler bilemez.” Bu hikâye uzayıp gidedursun Lao Tzu bu süregelen hikâyeyi şu nasihatle tamamlamış: “Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir, karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Sayfa 82 - Destek YayıneviKitabı okudu
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.