Gönderi

Deli Kurt'ta Mekân: Romanın asıl mekânı Karası (Balıkesir) bölgesi olmakla birlikte olaylar oldukça geniş bir coğrafyada geçer. Tımarlı sipahi olan Çakır'ın ve onun yetiştirdiği Deli Kurt'un köyü Karası'da bir yerlerdedir. Bu köye iki günlük mesafede, Çakır'ın sütanası Satı Kadın'ın köyü bulunmaktadır. Satı Kadın'ın mensup olduğu Türkmen obası da bu köyün yanındadır. Olayların birçoğu Türkmen obasında geçer. Deli Kurt ve Evren orada büyümüştür. Orada oynamışlar, güreş tutmuşlar, ok ve at yarıştırmışlardır. Deli Kurt, Gökçen Kız'a orada âşık olmuştur. Satı Kadın yaşlanınca köyü bırakıp oraya yerleşmiştir. Çakır, Evren ve Deli Kurt, Satı Kadın'ı görmek istedikleri zaman oraya gitmektedirler. Obanın insanları çadırlarda yaşamaktadır. Oyunlar, güreşler, at ve ok yarışları açıkta yapılmaktadır. Atsız'ın diğer romanlarında olduğu gibi bu romanda da mekânlar ayrıntılı olarak tasvir edilmez. Türkmen beğinin çadırı, diğerlerinden daha “zengin ve süslü"dür. “Yerlere döşenmiş, çadır duvarlarına asılmış o Türkmen halılarının güzelliği dille anlatılır gibi değil" dir. "Çadır direklerinin çengellerine de türlü silâhlar asılmıştır (s. 53). Çadırlarla ilgili en ayrıntılı tasvir budur. Diğer çadırlara söz geldiği zaman, girişte keçe bir kapı, içlerinde de keçe yatak ve keçe yorgan bulunduğu söylenir, o kadar (s. 113). Türkmen obasında Gökçen Kız'ın koyunları otlattığı bir tepe vardir: Yassı Tepe. Zirvesinde bir yalnız ağaç bulunmaktadır ve Gökçen Kız çoğunlukla bu ağaca dayanıp kaval çalmaktadır. Deli Kurtla Gökçen'in buluştuğu yer de burasıdır. Tepenin "yemyeşil yamacında yüzlerce koyun" otlamakta, "daha aşağıdan ince bir su" akmaktadır (s. 116). Tepenin eteğindeki tümseğin ardında üç dört ağacın bulunduğu bir yerde de içinden su kaynayan bir kuyu ve yanında "büyük bir taş oluk” vardır. Kuyunun suyu şifalıdır. Kütükten oyulmuş bir kazanla Gökçen Kız buradan su çekmekte ve bununla yaraları tedavi etmektedir (s. 182). Obada bir de pınar bulunmaktadır. Suyu soğuk ve serinleticidir. Obadakiler sık sık pınar başına gelmekte ve orada oturmaktadırlar. Başlangıçta ismi verilmeyen pınar, daha sonra Gökçen Pınarı olarak anılır. Çünkü pınarın Gökçen isimli bir kızla ilgili hikâyesi vardır. ( Buradaki Gökçen, romanın baş kahramanı olan Gökçen Kız değildir.) Eserde geniş mekân hâkimdir. Ovalar ve yaylalar vardır. Kışın ovaları karlar bürür. Sonbaharda yağan yağmurlardan yollar çamur içinde kalır ve atlar güçlükle yol alır. Bahar ve yaz mevsiminde havalar açıktır, yaylaya çıkılır. Çadırlar gibi evlerin içi de tasvir edilmez. Gerek Satı Kadın'ın, gerek Deli Kurt'un evleri, içinde bir sedir ve ocak bulunan tek odalı yapılardır. Evler ve çadırlar şamdanlardaki mumlarla aydınlatılır. Evin dışında da bir ahır bulunur. Köyün mezarlığı da sapa bir yerdedir. Mezarların başında kırık dökük tahta parçaları vardır. Çadırların ve evlerin hemen hemen hiç tasvir edilmediği romanda Bala Hatun'un içinde bulunduğu arabanın ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiş olması ilgi çekicidir: "Arabanın dört ucundaki ikişer arşınlık direklerin yanları ve tepesi kalın keçelerle sımsıkı kapatılmıştı. İçerdeki kadın, keçe duvarlı küçücük bir odada oturuyor ve bu odaya dışarıdan kar ve soğuk sızamıyordu. Kağnının döşemesine kalın şilteler konmuş, üzerine halılar yerleştirilmişti. Kadın, sırtında ve yanlarında yastıklar olduğu halde bu soğuk gecede meçhulden gelip, meçhule doğru gidiyordu. Omuzlarında ve dizlerinde de yün örtüler vardı. Bu şekilde üç kişinin sıkışık olarak oturabileceği kağnı odasının kalanını bir iki sandıkla bir iki yiyecek torbası dolduruyordu." (s. 7). Düşmanla savaş yapılacağı zaman tımarlı sipahiler, Çakır, Deli Kurt ve Evren, adamlarıyla birlikte yola koyulurlar ve savaşın yapılacağı yere giderler. Bu sırada güzergâh ve gidilen yerler belirtilir, fakat asla tasvirlere yer verilmez. Torlak Kemal'in isyanını bastırmak üzere kahramanlar, Akhisar ovasına, oradan Manisa'ya giderler. Karamanoğullarına yapılan bir seferde Deli Kurt'un yaralanıp Karamanlıların eline geçmesiyle Akşehir'den Varsak obasına giden yol güzergâhı da romanda belirtilmiştir: Akşehir'in Kara Salur köyü, Sultan Dağları'nın etekleri, Beyşehir Gölü'nün batı kıyısı, Çiçek Dağları, Şeytan Dağı, Haydar Dağı ve Karakuş Dağı ile Geyik Dağı arasındaki Varsak obası. Güzergâh üzerinde birkaç küçük ayrıntı vardır. Deli Kurt ve Tümenoğlu Balaban, Çiçek Dağları'na geldikleri zaman "geceyi dağ eteğinde, bir çiçek tarlasında" geçirirler, ay ışığındaki güzel manzarayı seyrederler (s. 144). Şeytan Dağı, "türlü acayipliklerle dolu bir dağ”dır, "şeytana yakışan bir yer"dir. "Bazı yerlerinde sık ağaçlar" bulunmaktadır, bazı yerleri ise çoraktır. "Uçurumlardan aşağı sular" dökülmektedir, "mağaralardan kuşlar fırlayıp" havalanmaktadır (s. 145). Varsak obasının çadırları, "küçük ve sağlam" kıl çadırlardır. “Dağlık yerler için" yapıldıklarından içlerine "rüzgâr ve soğuk sızmasına imkân” yoktur (s. 150). Gökçen Kız'ın annesi Esen Börü'nün yaşadığı çadır, diğerlerinden "daha büyük ve daha başka”dır. “Çadırda, orta yerde, iri ve oyuk bir taşın içinde bir ışık yanmakta ve "dumanından çadıra güzel bir çiçek kokusu" yayılmaktadır (s. 161162). Varsak obasında bulunan Gökçen Kız'ın ailesi hakkında bilgi verilirken Asya'daki Türk yurtlarından isim olarak bahsedilir. Aile Çağataylı'dır, Uygur boyundandır. "Doğuda, çok uzak yerde" bulunan "Kamlançu ülkesinden" gelmiştir (s. 164165). Kamlançu, Ruh Adam romanındaki Uygur masalının geçtiği yerdir. Ruh Adam, 1972'de yayımlanmakla birlikte çok önceden, Deli Kurt'un yayımlanmasından yıllar önce ana çizgileriyle bitirilmiş bir romandı. Atsız'ın romanları ve hatta şiirleri arasında, dikkat edilmeyince farkına varılmayan gizli bağlar vardır. Sanki bütün yazı, şiir ve romanlar, hatta Atsız'ın hayatı görünmez halkalarla birbirine bağlanmıştır. Çakır ve Deli Kurt gizlice İstanbul'a gittikleri zaman yine geçtikleri yerler belirtilmiştir. Edincik'te bir yelkenli gemiye binmişler, adalara uğrayarak elbise değiştirmişler ve gizlice İstanbul'a girmişlerdir. İstanbul'un "karışık sokaklarında bir hayli yürüdükten sonra büyük bir evin önünde” durmuşlardır. Eserde biraz ayrıntılı olarak anlatılan tek ev, Hasan Çelebi'nin bu evidir. Bahçeden geçilerek eve girilir. "Şamdanlara oturtulmuş büyük mumların aydınlattığı odada sedirler" vardır. Ev, üç katlıdır; orta katta yatak odaları bulunmaktadır. Bahçe, "iç açıcı bir Türk bahçesi" dir. Yeşillikler, yemiş ağaçları ve çiçeklerle doludur (s. 8793). Deli Kurt'un Macaristan'daki üç yıllık tutsaklığının geçtiği yerde de ayrıntı yoktur. İmre Bator'un birkaç katlı bir konağı vardır. Deli Kurt, konağın "yer katında bir odaya" kapatılmıştır. Daha sonra Deli Kurt'un odadan çıkmasına ve dolaşmasına izin verilmiştir. Konağın büyük bahçesinde yemiş ağaçları vardır. "Şehrin yakınlarında, yeşil, az ağaçlı, yassı bir tepe" de bulunmaktadır ve Deli Kurt burada kaval çaldığından tepeye Kaval Tepesi adını vermişlerdir (s. 207209). Deli Kurt'un kaçış yolu da genel çizgilerle anlatılır. "Gündüzleri ormanlarda, derelerde" saklanarak, "geceleri yürüyerek" kaçmaktadır. Eflâk'ı geçerken bir batağa saplanmış, sonra güneye yönelmiş ve Tuna'ya atlayarak karşı kıyıya geçmiştir. Türkler kendisini bulup Niğbolu beğinin karşısına götürmüşlerdir (s. 210213). 1443 yılı sonundaki Balkan seferinde Macarlara yenilen ordunun çekiliş güzergâhı da Sofya, Filibe ve İzledi Geçidi'dir. Burada bekleyen ordu, savunma amacıyla, buz tutması için dağın yamacına su akıtmış ve geçide iri buz parçaları yığmıştır (s. 222). Bu tedbirlere rağmen ordu yenilmiş ve “İzledi Geçidi'nden aşağıya atılmış”tır (s. 224). Varna Savaşı'nda ordunun güzergâhı şöyledir: Bursa, Gemlik, Kocaeli yarımadası, İstanbul Boğazı, Rumeli kıyısı, Edirne, Filibe, Şıpka, Tırnova, Niğbolu, Razgrad, Şumnu, Varna. Varna'da iki ordu "ters cephe ile" vuruşur; düşman güneyde, Türkler kuzeydedir (s. 249251). Romanın sonunda her şeyi terk edip giden Deli Kurt'un yolu belirsizdir. Atsız, her şeyin yok olduğunu, âdeta hiçbir şeyin yaşanmamış olduğunu göstermek istediği için yolu da belirsiz ve esrarlı cümlelerle anlatmıştır: "Nereye gideceğini kendisi de bilmiyordu. Yollar nereye götürürse oraya gidecekti. Bir gün önceki güneş yoktu. Kar yağıyordu... Issız ve sessiz yollar uzayıp gidiyor" du... "Deli Kurt, yalnız Gökçen'le dolu olduğu halde, bu tükenmez mesafelerde at sürüyordu."... "Karanlık her yeri örttü" ve bu "yolcuyu kavradı." Meçhul şehzade, "bütün gözlerden silinerek kayboldu. Artık hiçbir şey görünmüyor, fırtınanın uğuldadığı bu yolda yalnız bir atın nal sesleri ve bir insanın hıçkırıkları işitiliyordu..." (s. 271). Bu satırları yazarken de dışarıdan bir fırtınanın uğultusunu duyuyorum.
217 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.