Gönderi

256 syf.
9/10 puan verdi
İçimizden bir canavarın öyküsü
Spoiler içerir. Hırslı, azimli, aydın bir bilim insanısınız. Simyacıların, ölümsüzlük iksiri için hayatını geçirenlerin, felsefe taşı için kafa yoran o adamların asla boş işler peşinde koşmadığını düşünüyorsunuz. Onları destekliyorsunuz, izinden gitmek için de kararlısınız. Bir canlı yaratmak düşüyor aklınıza. Günler, haftalar ve aylarınız canlıyı yaratmanızla geçiyor. Neredeyse iki yıl uğraşıyorsunuz. En sonunda kendinize olan inancınız ve çalışkanlılığınızın karşılığını alıyorsunuz. Bir canlı yaratabilmeyi başardınız. Fakat bu canlı, hiç beklediğiniz şekilde görünmüyor. Özenerek dış görünümünü hazırlayıp saçına kadar dikkat gösterdiğiniz bu canlı, canlandığında sadece bir canavarı andırıyor. Korkuya kapılıp panikliyorsunuz, kaçıyorsunuz odanızdan bu canavar en ufak bir yaşam belirtisi gösterdiği anda. Kafanızı toplamaya çalışıyorsunuz, aklınızdan çıkmıyor o yaratık ve birkaç günün geçmesiyle canavarınızı yarattığınız odaya giriyorsunuz endişeyle. Bir bakıyorsunuz ki canavar ortalıkta yok. İlk önce bir sevinç, sonra yine korku ve huzursuzluk sarıyor içinizi. Hastalanıyorsunuz, biraz süre geçiyor bu olayın üstünden. Ve... kardeşinizin öldürüldüğü haberini alıyorsunuz. Aklınıza tek bir şüpheli geliyor: O canavar. Yaratıcısından intikam almak istediğine eminsiniz. Kimseye ondan söz edemeyeceğinizi, inanmayacaklarını biliyorsunuz. Suçsuz, masum bir tanıdığınız kardeşinizin katili diye suçlanıp idam cezasına çarptırılıyor. Elinizden hiçbir şey gelmiyor. Mutsuzluğunuzun, pişmanlığınızın haddi hesabı yok. Yalnızsınız, korkaksınız... Gün geliyor ki bu canavarla yollarınız kesişiyor. Canavar kendi hikayesini anlatıyor. Aylar boyu perişan halde zorluklarla karşılaşmış, insanlar tarafından kovulup yalnız bırakılmış. Kış gelmiş, bir aile bulmuş kendi halinde yaşayan. Sempati beslediği ve en sonunda kendi ailesi gibi gördüğü bu aileyle, ailenin haberi olmadan zaman geçirmiş. Yardım etmiş, onlarla iletişime geçebilmek için çabalamış. En sonunda korkutucu görünümü yüzünden kendini onlara gösterdiğinde saldırıya uğramış. İntikam, nefret dolmuş içi. Yaratıcısından nefret etmiş, kendisinden tiksinen tüm insanlıktan da. Size gelip tek bir şey istiyor artık: Bir arkadaş. Diğerleri gibi saldırmadan konuşabilecek, kendi cinsinden bir arkadaş yaratmanızı istiyor ve bunu sizin borcunuz görüyor. Ne yapardınız? Asıl soru'nun bu olmadığını düşünüyorum tabii ama sanırım bu kadarı yeter. Asıl soru ne peki sizce? Kitap boyu bunu sorguladım. Canavarın o aileyle konuşmak için direndiğini ve gerçekten de iyi biri olduğunu görüyoruz. Fakat anormal görünüşü yüzünden saldırıya uğruyor. Bu canavarın durumu sizce de bazılarımızın durumuna benzemiyor mu? Diğer insanlardan biraz daha farklı görünen herhangi bir insana daha adını bilmeden nasıl davranıldığını hepimiz biliyoruz. Sakatlık veya doğuştan gelen bir özellik olmadan bile, aşırı zayıf ve aşırı kilolu insanlara da aynı muamele yapılır. Tek bununla da sınırlı değil, bizler resmen bir kusur arama makinesiyiz. Karşı tarafta gördüğümüz ve bize çirkin gelen en ufak bir özellik, o insanın yüzüne bu özelliği vurmada hak verebiliyor gibi geliyor bize. Yargılayıp yüzüne yüzüne gülebiliyoruz. Niyeti iyi olan bu canavarın sizce de muhakemesini yaptığı şey doğru değil midir? Kafayı yiyip yaratıcısına öfkesi haksız değil midir? Kime yaklaşsa ödlerinden karşısında ölebileceğini bile biliyor, bu yüzden yalnız kalmayı istemiyor. Bir arkadaş istiyor sadece, kendisini anlayacak ve kötülemeyip korkmayacak. Victor, bu arkadaşın getirebileceği daha büyük felaketler olabilir diye düşünmekte haksız değildi fakat yarattığı o canlı da haksız değildi. Bu sorgulamayı kitap boyu yaptım ve yer yer canavara çok acıdım. Bu kitabı bilim kurgu romanı olarak değerlendiremeyiz fakat felsefi yönde güzel, okunmaya değer bir kitap.
Frankenstein
FrankensteinMary Shelley · İthaki Yayınları · 202114,2bin okunma
·
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.