Gönderi

600 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
44 günde okudu
Küçükken oyununu görmüştüm. Kötü bilgisayarımda kasarak açılabiliyordu. Lakin oyunun başlarında sıkılmış ve içime bir daraltı gelmişti. Oyunun atmosferi çok ciddi duruyordu. O yaşlarda korku oyunları bitirmiş olan ben bile oyunun bu atmosferine katlanamayıp başlarda bırakmıştım. Seneler sonrasında abim kitabını aldı ve eve getirdi. İlk bakışmamız pek iyi değildi. "Oha 600 sayfalık kitap!" demiştim :D Çok üşenmiştim ve oyununu da hatırlayınca kitabın ne kadar çok detay barındırabileceğini düşünüp okumamıştım. Aradan bir kaç sene daha geçti ve abim evlenip evimizden bazı kitapları peşinde götürdü. Metro'da bu kitaplardan biriydi. Bir şeyin varlığı sizde olmadığı zaman anlaşılır. Metro'da evimden gittiği andan beri aklımda olan ve okumak istediğim bir kitap haline gelmişti. Abime yazıp yazın bize geleceği vakit kitabı getirmesini istedim. O da kırmayıp Metro'yla beraber aklımda ne kadar kitap kaldıysa hepsini geri getirdi. Böylelikle okumaya başladım Metro'yu. Kitap 20 bölümden oluşuyor. Her bir bölüme bir gün ayırsam totalde 20 güne bitiririm diye düşündüm. Lakin düşüncelerim hatalı çıkacak olacak ki kitabı bitirmem bir buçuk ayımı aldı. Üniversite'deki vizelerim, spor hayatım ve geçirdiğim kötü ilişkiden dolayı kitabı bir bıraktım bir tekrar başladım. Hayatımla beraber devam eden bir öykü olduğu için, cidden yeri bende ayrı olan bir kitap oldu. Korktuğumuz senaryo başımıza geldiği bir evrende geçiyor Metro. Bütün ülkeler elindeki son atom bombasına kalıncaya kadar kullanmış, neticede yaşamın imkansızlaştığı bir dünya kalmıştır. Savaş sırasında içlerinden bazı şanslı kişiler metrolara sığınmış, radyasyonun yıkıcı etkisinden böylece korunmaya çalışmışlardır. Ana karakterimiz Artyom, canavarlaşmış insanların istasyonlarına devamlı olan saldırıları sonucu yardım istemek için Polis adlı şehre gitmek için görevlendirilir. Ne yazık ki istasyonları Metro'nun en kuzeyinde iken, Polis Metro'nun tam kalbindedir. Artyom bu zorlu yolculuğunda birbirinden farklı maceralar yaşayacak ve kendi yaşamına da bir anlam bulmaya çalışacaktır... Oldukça klişe olan bu öyküyü yazar çok güzel işlemiş. İlk başlarda haritadaki istasyonlar kafanızı karıştırabilir, ve ne neredeydi diye kendinize sorabilirsiniz. Benim size tavsiyem bu istasyon isimlerine çok takılmamanız çünkü hikayede Dördüncü Rayh, Kızıllar ya da Polis gibi önemli yerleşim yerlerinin dışında kalan istasyonlara kitapta çok fazla değinilmiyor. Değinilse bile ileride adlarından az söz ediliyor. Ben başlarda devamlı haritayı açardım ve kafamda kodlamaya çalışırdım. Hikayenin sonunda aslında normal bir şekilde okuyup geçsem de pek de bir sıkıntı olmayacağını fark ettim. Kitabın başlarında yazar size istasyonları tanıtabilmek için her bölgeye ayrı şeyler ekliyor. Atıyorum Dördüncü Rayh faşistlerin mekanı iken Kızıllar Sovyet birliğinden kalma Rus Milliyetçilerinin kurduğu bir oluşum. Polis metronun siyasi lideri gibiyken bağımsız istasyonlar tek başlarına idare edilebilir kentler. Başlarda biraz bu canımı sıkmıştı çünkü bir ana karakter bu kadar fazla macerayı bu kadar kısa sürede yaşaması mantıklı gelmemişti. Metro sonuçta yeryüzündeki boyutlara kıyaslandığında oldukça küçük bir yerleşim yeriydi. Siz evinizden çıktığınız anda farklı bir halkla ve kültürle tanışmazsınız, okula gideceğiniz yolda birbirinden farklı diller konuşan kişiler görmezsiniz. Metro da ise bunların hepsi vardı. Sadece evinizden 10 dakika uzaklaşmak bile tamamen farklı bir kültüre ve insanlara adım atmak demekti. İlk başlarda bunu pek sindiremesem de kitabın sonlarına doğru gerçekten çok hoşuma giden bir motif oldu. Evet, realist olursak belki böyle bir şeyin yaşanması pek mümkün olmaz ama hikayeye bunu yedirebilmek zaten zor bir şeydir ve devamını güzel getirmek daha da zordur. Yazar bunu bence çok güzel başarmış. Kitabın finalini çok beğendim. Normalde ikinci kitabını çok sonra okurum diye düşünüyordum ama bu finalden sonra yakın zamanda ikinci kitabını da okumam lazım. Kitabı özetleyecek olursam, başta sıkılabilirsiniz, ortalara doğru alışırsınız, az daha ilerleyince seversiniz ve sonlara doğru kendinizi kaptırırsınız. Kitabın 464 ile 480.sayfaları arası yanlış basılmış. Yani 464.sayfadan sonra direk 480.sayfa başlıyor. İlk başta fark etmemiştim. Diğer sayfayı okurken kafam baya bir karışmıştı. "Ne ara bunlar yaşandı la" dedim kendime. Sayfa sayısına bakınca hatalı olduğunu o an anladım. 465.sayfayı bulmak için kitapta ileri gidin. Bulduğunuz vakitte geriye doğru okumaya başlayın. 480.Sayfadan sonra bu hata gidiyor. Sadece benim kitabımda mı olan bir hataydı yoksa genel olarak mı var bilmiyorum. Gene de bahsetmek istedim. Yukarıda da bahsettiğim gibi kitap benim hayatımla beraber devam etti. Yeri geldi bir kızdan çok hoşlandığım zamanlarda bu kitabı okudum. O zamanlarda çok mutluydum ve telefon devamlı yanımdaydı, sevdiceğimin mesaj atmasını beklerdim. Bir zamanlar oldu ki hoşlandığım kızın gerçek yüzünü görünce girdiğim depresif ruh haliyle kitabı okudum. Telefonu yanımda tutmuyordum, kapatıp masanın üstünde bırakıyordum çünkü kimseden mesaj almak istemiyordum. Yeri geldi spordan çok yorulup evde kitabı tutarken bile kolumun ağırlaştığı vakitte okudum. Yeri geldi spordan sonraki günün o tatlı hamlığıyla okudum. Ertesi güne önemli sunumumu yetiştirmem gerekirken stresimi yensin diye okudum, sunumdan sonra rahatça yaslanarak da okudum. Bir buçuk ayımı benle doldurdu diyebilirim. Normalde en sevdiğim eser olan Yüzüklerin Efendisinde bile bu konuşmayı yapmamışımdır (sebebi bebekliğimden beri benim yanımda olmasıydı) ama bu kitap bu kadar kısa sürede bende bu kadar farklı ruh hallerine sokabilmeyi başardıysa, konuşulmayı az da olsa hak ediyordur. Tekrar ve tekrar dediğim gibi okumanızı öneririm.
Metro 2033
Metro 2033Dmitry Glukhovsky · Panama Yayıncılık · 20152,144 okunma
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.