Gönderi

“Bizimki gibi bir başka aşk daha olmayacak. Biz anlatılagelmiş en mükemmel aşk hikâyesiyiz.” “Sevgililer Günü saçmalığını” küçümseyen bu adamın dünyadaki en romantik erkeğe dönüştüğüne inanamıyordum. Dudağımı ısırdım. “Biz efsaneviyiz,” dedi arzu dolu bakışlarıyla. “Aşkı­ mız o kadar saf ve gerçek ki, biz tanrıların hayretiyiz.” Kim bu şekilde konuşurdu ki? Tabii ki de Jonas Faraday. Tanrım, bu adamı seviyordum. Gözlerinde o meşhur bakışı vardı. Büyük-beyazköpekbalığı-Jonas-ve-savunmasız-denizaslanı-Sarah bakışı. Beni tek lokmada mideye indireceğinin işareti. Beni öpmeye başladı ve aniden ikimiz de çılgına döndük. Aceleyle tişörtümü çıkartmaya çalıştı ve ona yardımcı olmak için kollarımı yukarı kaldırdım. Sutyenimi çıkarıp attı ve göğüslerim özgürlüğüne kavuştuğu anda uçlarını iştahla emmeye başladı. “Duş,” dedim nefes nefese. Kucağında kıvranıyordum. Beni kıçımdan kavrayıp ayağa kalktı. Kollarımı boynuna, bacaklarımı da beline dolayıp onu çılgın gibi öpmeye başladım. Beni yatak odasına taşırken kendimi ona bastırıyor, saldırıyor, nefesini içime çekiyordum. Beni yatağa fırlatıp pantolonumu ve g-stringimi parçaladı. Hay anasını, g-stringimi gerçek anlamda parçalamıştı. Ardından deliye dönmüş hayvansı bir açlıkla yüzünü bacaklarımın arasına gömdü. Ağırdan alma ya da incelik gösterme yoktu. Bu an, avını parçalayan bir köpekbalığından farksızdı. Ve beni ölesiye tahrik ediyordu. Dudaklarını yalayarak ayağa kalktığında karşımda dev Hulk Jonas vardı. Bir canavar. Şairden eser kalmamış­ tı. Romantizm sona ermişti. Pantolonunu ve iç çamaşı­rını çıkardı. Karşımda duran manzara asla eskimiyordu. Ve kolumu dahi kıpırdatamadan beni oyuncak bebek gibi omuzlayıp banyoya taşıdı. Onu öperken ellerimi saçlarına doladım. Jonas ise bir goril gibi inliyordu. Tanrım, çıkardığı bu ilkel sese bayılı­ yordum. Ben onu öpüp saçlarına asılırken arkamdan suyu açtı. Sıcak su sırtımdan aşağı dökülüyor, göğüslerimden akıp gidiyordu. Çaresizce aletine uzanmaya çalışıyordum ama geri çekildi. “İzin ver,” dedim ama ıslak vücudundan aşağı kaymak için cevabını beklemedim. “Kontrol bende,” dedi katı bir sesle. Ama onu dinlemiyordum. Önünde eğildim ve aletini ağzıma aldım. Sıcak su başımdan aşağı boşalırken onu iş­ tahla emiyordum. Saçımdan bir parça yakaladı ve ağzımın içinde daire çizmeye başladı. Sanki onun acı çekmesine sebep oluyormuşum gibi inliyordu. Tanrım, bunu yapmak beni çok tahrik ediyordu. Ölüyormuş gibi ses çıkarıyordu. Ama mutluluktan tabii. Aşağı uzanıp kendime dokunmaya, Jonas’ın bana yeni dövmelerini gösterdiğinde yüzündeki ifadeyi düşünmeye başladım. Titriyor, inliyor ve daha önce hiç olmadığı kadar sert asılıyordu saçıma. Ama kafa derimde hissettiğim bu küçük rahatsızlıktan şikayetçi değildim. Özellikle de ona kendini bu kadar iyi hissettiriyorken. O kadar azmıştım ki zar zor nefes alıyordum. Kendime dokunmaya, onu emmeye ve Platonun yanma benim sözlerimi yazdırdığı yeni dövmelerini gözümün önüne getirmeye devam ettim. Bana olan aşkını İngilizce, tüm dünyanın görebilmesi için sonsuza dek derisine kazımıştı.
Sayfa 317
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.