Pişman olmanın bize ne faydası var!
Öğrenmenin tek yolu ; Yaşamaktır…!
Pişmanlıklarımız…
Başarılarımız…
İsteklerimiz…
Elde ettiklerimiz…
Hiç düşündün mü, pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı nasıl davranırdın?
İstediğin fakat bir şekilde vazgeçtiğin karşına çıksa ve bu defa diğer yolu seçsen acaba hayatın nasıl olurdu?
Eminim hepimiz her karardan sonra defalarca bunu düşünmüşüzdür.
Onunla devam etseydim nasıl bir evliliğim olurdu, o mesleği seçseydim kariyerim nasıl olurdu, hobilerimi sonuna kadar sürdürseydim, o şehre gitseydim, ona hayır deseydim…
Ama en çok da bugün keşke dediklerimi yapmasam yaşadığım hayat nasıl olurdu…
Gece Yarısı Kütüphanesi’nde anlatılan bu minvalde düşüncelerin, hayatın akışına etkisi.
Gece Yarısı Kütüphanesi, kitabımızın kahramanı Nora Seed’in yaşadığı hayata dair hiçbir gelecek umudu kalmadığı noktada intihar etmesiyle başlıyor.
Nora, intihar sonucu ölmüyor ama artık yaşamak da istemiyor.
Gözlerini bir kütüphanede açıyor.
Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var, adı; Gece Yarısı Kütüphanesi…
Sonsuza kadar süren rafları olan kütüphanede bulunan her kitap Nora’nın yaşamış olabileceği farklı bir hayatı ona yaşama şansını sunuyor. Seçimleri farklı olsaydı, hayatı nasıl olurdu, nasıl yaşardı, her kitapta Nora bunları okuyor.
Bu kitaplarda pişmanlık duyduğu kararlarının sonuçlarını okuyan Nora, her kararının bir başkasının hayatına etkisini de okuyor aynı zamanda.
Kitapları tek tek karıştırmaya başlayan Nora ile birlikte bizde birbirinden farklı hayatları okuyoruz.
Yazar kitap boyunca karakterin seçimleri üzerinden okuyucuya mesaj veriyor. Mesajlar genel olarak pişmanlığın bize hiçbir faydasının olmadığı, hayatı kaçırmamak gerektiği, yaşadığımız hayatın en iyi versiyon olduğu, değerini bilmemiz gerektiği tarzda.
Çok alakasız belki ama yazarın bu; “hayat yaşanmaya değer” mesajı, karakterin yaşadığı hayata nankörlük etmesi, bana Testere filminin ana temasını anımsattı :)
Kitabın dili oldukça basit, erken dönemde okunabilecek hatta erken dönemde okunması gereken bir kitap.
Çok fazla eleştirilen bu kitap, yayınlandığı günden beri en çok okunanlar listesinde yer alıyor. Bu kadar popüler bir kitabın, bu kadar yakın zamanda yazılması beni şaşırttı. Kitabı o kadar fazla listede “okunmalı” diye gördüm ki, öncesinde araştırmamıştım klasik zannediyordum.
Kitabın en sevmediğim yönü de bu sebepten oldu; çok fazla teknoloji barındırıyordu.
Sayfalar arasında telgrafa, mektuba rastlamak varken; Whatsapp, Instagram okumak hiç hoşuma gitmedi.
Kitabın özeti hepimizin bildiği fakat zaman zaman unuttuğu bir mesaj; Anı yaşa, ne geçmiş için üzül ne de gelecek için kaygılan…