Gönderi

Dünya İşleri Hakkında Endişe Duymak
Bu aynı zamanda kalp afetlerinin kırk altıncısı olup, dünyevî bir kötülüğün kendisine isabet edeceği endişesiyle kalbin daralmasıdır. Korku, hüzünden başka bir şeydir. Çünkü hüzün geçmiş şeyler için olur. Korku ise gelecekteki şeyler içindir. Yine korku, korkaklıktan başka bir şeydir. Çünkü korkaklık, öfke noksanlığındandır ve korkuyu gerektirmez. Korku, fakirlik, hastalık veya mahlûkattan kendisine bir zarar isabet etmesi endişesinden meydana gelir. Fakirlikten korkmak gerçekten kötülenmiştir. Çünkü fakirlik, Peygamber Efendimiz'in, birçok enbiya, evliya ve salihlerin halidir. Fakirlik bir nimet ve saadet belirtisidir. Fakirlikten korkmak, onu bir bela ve musibet olarak görmektir. Fakirliğin bir bela ve musibet olduğunu kabul etsek bile, ondan korkmak da Cenab-ı Hakk'a karşı su-i zan besleme durumu vardır. İbn Mesûd ve Ebû Hureyre [radıyallahu 'anhumâ] anlatıyorlar: "Allah Resûlü [sallallahu 'aleyhi ve sellem] Bilal'i [radıyallahu 'anh] ziyaret etti. Bilal [radıyallahu 'anh] Efendimiz (sallallahu 'aleyhi ve sellem] için topluca bir hurma çıkardı. Resûlullah (sallallahu 'aleyhi ve sellem), "Bu nedir, ey Bilal?" diye sordu. Bilal, "Senin için" bir rivayette ise "Misafirlerin için biriktirmiştim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah [sallallahu 'aleyhi ve sellem), "Bunun, senin için cehennem de buhar kılınmasından korkmaz mısın? Ey Bilal! İnfak et. Arş'ın sahibinin malını azaltacağından korkma" buyurdu. Başka bir rivayette: "Cehennemde senin için bir buhar kaynamasından korkmaz mısın?" Diğer bir rivayette ise: "Cehennem ateşinde senin için bir duman olma- sından korkmaz mısın?"a1 şeklinde geçmiştir. Kişinin dünya işleri hakkındaki korku ve endişelerini kökünden söküp atan ilaç, bu korkunun sebeplerini ortadan kaldırmaktır. Bu sebepler ise üç tanedir. 1. Açlıktan dolayı ölme veya hastalanma korkusu, 2. Alışılagelen nimetleri elden kaçırma korkusu ve bundan dolayı tedirginliğin meydana gelmesi, 3. Çalışıp kazanmaya veya dilenmeye ihtiyaç duyma korkusu. Bu sebepleri ortadan kaldırmanın kısa yolu, bu sayılan sebeplerin Allah'a karşı su-i zan beslemek olduğunu düşünmektir. Biz ise, Allah'a karşı hüsn-i zan beslemekle emrolunduk. Bu sebepleri ortadan kaldırmanın tafsilatlı yolu ise şöyle düşünmektir: Şüphesiz ölüm kesindir, ya aniden ya da takdir olunan bir sebeple her hâlükarda gelecektir. Eğer bu sebebin açlık olması takdir olunmuşsa, kişinin yeryüzü dolusu kadar altını olsa bile, bunu geri çevirebilecek hiç bir şey yoktur. Eğer kişi hakkında sebep olarak açlık takdir olunmamışsa, o kişi asla açlıktan dolayı ölmez. Hem aç olarak ölmekle tok olarak ölmek arasında ne fark vardır? Öyleyse sana gereken kazaya rıza göstermektir. Aynı şekilde hastalık da böyledir. Eğer takdir edilmişse mutlaka gelecektir. Takdir olunmamışsa gelmez. Bunda zenginliğin ve fakirliğin bir etkisi yoktur. Bilakis, zenginlerin fakirlerden daha çok hasta olduğunu görürsün. Senin nimetlenmen ve lezzetlenmen de kuşkusuz yok olup gidecektir. Öyleyse akıllı bir kimse, bu nimetlerin ve lezzetlerin birkaç günlük bir fakirlikle yok olmasından nasıl korkar. Şayet nimet ve lezzetlerin fakirlik sebebiyle yok olacağına teslim olunsa bile, nebiler ve veliler de çalışıp kazanmışlardır. O halde çalışmaktan korkmak, ya riyadan ya kibirden ya da tembellikten kaynaklanmaktadır. Mecbur kalındığı zaman dilenmek ise caizdir. Bunda ne zarar vardır ki?... Hastalıktan korkmak ise, Ya nimetlerden istifade etmeyi elden kaçırma korkusundan dolayıdır ki, ilacını daha önce öğrenmiştin. Ya da âdet edindiği ibadetleri yapamayacağı ve sevabının eksileceği korkusundan dolayıdır ki, bu cehâletin tâ kendisidir. Çünkü hadisi şerifte varid olmuştur ki, hastaya, sağlığındayken yapmayı âdet edindiği ibadetlerin sevabı yazılır. Hatta sabretmesi durumunda sevabı daha da artar. Yine hadisi şerifte varid olmuştur ki, sağlıklı olan kimseler, kıyamet günü, hastaların sevabının çokluğunu gördüklerinde bedenlerinin makaslarla kesilmesini temenni edeceklerdir. O halde sana gereken, bir hastalığa müptela olursan, sabretmeye gayret göstermendir. Sabredemeyeceğinden korktuğun zaman ise, Allah'tan afiyet dilemen ve Efendimiz'in [sallallahu 'aleyhi ve sellem] şu duasına devam etmendir. İbn Ömer (radıyallahu 'anh] anlatıyor: Allah Resûlü [sallallahu 'aleyhi ve sellem] sabah akşam şu kelimeleri söylerdi: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي دِينِي وَدُنْيَايَ وَأَهْلِي وَمَالِي اللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِي وَآمِنْ رَوْعَانِي اللَّهُمَّ احْفَظْنِى مِنْ بَيْنِ يَدَى وَمِنْ خَلْفِي وَعَنْ يَمِينِي وَعَنْ شِمَالِي وَمِنْ فَوْقِي وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ أُغْتَالَ مِنْ تَحْتِي "Allahım! Senden dünya ve ahirette âfiyet istiyorum. Allahım! Senden dinim, dünyam, ailem ve malım için af ve âfiyet istiyorum. Allahım! Kusurlarımı ört ve beni korkularımdan emin kıl. Allahım! Beni önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan, üstümden gelecek tehlikelerden koru. Bir tuzağa düşmekten de senin azametine sığınırım." a2 Mahlûkattan kendisine bir zarar gelmesinden korkmaya gelince, bunun ilacı, dinî bir zarar olmayacaksa mümkün mertebe sebebi terk etmektir. Eğer sebebi terk etmekte dinî bir zarar varsa, o zaman mahlûkattan gelecek zarara hazır olmak lazımdır. Çünkü takdir olunan şey olacaktır ve ecel birdir. Dünya nimetleri geçici bir gölge ve uyuyan bir kimsenin uykusu gibidir. O halde, bu gibi şeylerin yok olmasına önem vermek yüksek himmet ve kişilikten dolayı değil, bilakis alçaklık ve aşağılıktan dolayıdır. a1- Taberânî, Mu'cemü'l-Kebîr, 10/155 (nr. 10300); Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 10/420 (17777); Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 1345 a2- İbn Mâce, Dua, 14; Ebû Davud, Edeb, 110.
·
281 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.